Tarih 28 Şubat 2013... “Açılım/Çözüm” sürecinin fırtınalı günleri. Milliyet Gazetesi’nde Namık Durukan imzalı haber gündeme bomba gibi düşer. “İmralı Zabıtları” başlığıyla yayımlanan haber, ‘23 Şubat 2013 görüşme notları’ başlığı altında oluşan görüşme notlarını anlatıyor, Abdullah Öcalan’ın, “Tarihi önemde bir toplantıya başlıyoruz. Nasıl bir yöntem izleyelim?” sözü ile başlıyor. Heyetten “Size nasıl uygunsa” yanıtı alan Öcalan, çözüm süreci ile ilgili değerlendirmelerinin ve önerilerinin yanı sıra BDP heyetindekilerle özel konularda sohbet de ediyor. Öcalan’ın, İmralı’da BDP Grup Başkan Vekili Pervin Buldan, İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder ve Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’la yaptığı, bir MİT yetkilisinin de hazır bulunduğu görüşmenin tutanakları Milliyet’ten sonra her yerde yayımlanıyor.



Bu habere iki gün sonra en sert tepkiyi kim verdi?

O dönem Başbakan olan Tayyip Erdoğan, Balıkesir’de konuştu:

“İşte bir gazete çıkmış bir başlık atıyor, attığı başlıkla İmralı’dan haberler veriyor. Bir kısım medya hiçbir zaman yanımızda olmadı. Eğer millete zerre kadar sevdanız varsa, şu çözüm sürecine katkıda bulunmak istiyorsanız, atamazsınız, atmamanız gerekirdi. Çünkü bu süreç hassas bir süreç. Bunlar attıkları manşetlerle, köşe yazılarıyla, neymiş, gazetecilik yapıyormuş, böyle yazacaksanız batsın sizin gazeteciliğiniz. (2 Mart 2013)

Önceki akşam Erdoğan ile Hürriyet yazarı Abdulkadir Selvi’yi izlerken geldi aklıma “İmralı Zabıtları” manşeti ve “Batsın sizin gazeteciliğiniz” cümlesi.

“Köşelerinizde yazın bunları”


Cumhurbaşkanı Erdoğan, şehir hastaneleriyle ilgili gazeteci Selvi’ye, “Vallahi Abdulkadir Bey köşende gereğini yapacaksın. Ahmet Bey (Hakan) gereğini yapıyor...”dedi.

Sorun da tam burada!

İktidar da muhalefet de kendisine yakın gördüğü gazetecilerin “olumlu” haberlerini köşelerinde ya da manşetlerinde görmek ister. Ancak... Olumsuz haberlerden “İmralı zabıtları” gibi rahatsız olur.

Örneğin...

Partisinin grup toplantısında konuşan (26 Kasım 2019) Cumhurbaşkanı Erdoğan, gazetecilere dedi ki:

“... Türkiye’nin 2. büyük partisinin gündemine bakıyoruz. Şizofrenik vakalar parlamentoda da var. Bu şizofrenik vakalardan parlamentomuzu temizlememiz lazım. Burada da en önemli iş basın mensuplarına düşüyor. Köşelerinizde bunları yazmanız lazım.”

“İstediğimi yaz istemediğimi yazma!” gazeteciliği! İktidara gelen çoğu liderin, başkanın “sınırları çizdiği” gazetecilik!

1904 yılında The North American Review’de yazdığı makalesinde adına ödül verilen gazeteci Joseph Pulitzer şöyle der: “Cumhuriyetimiz ve gazeteleri ya beraber yükselir ya da beraber çöker. Hakları bilen ve bunları zekayla uygulayan, çıkarcılıktan uzak, bağımsız, kamusal hizmet bilinçli bir basın, kamusal erdemi koruyabilir. Bu erdem olmadan her hükümet sahtekar ve alaycıdır. Sinik, çıkarcı, demagojik bir basın ise zamanla kendine benzeyen insan yığını üretir.”

Bu sayımız “hıyar” sayısı


Hatırlayın...

Tarih 25 Kasım 1946... Markopaşa yayındadır... Sabahattin Ali, Aziz Nesin, Şerif Hulusi, Rıfat Ilgaz ve Mustafa Mim Uykusuz tarafından çıkartılan mizah dergisi dördüncü sayısında 60 bin tirajına ulaşmış ve en çok satan gazeteleri geçmiştir. Sabahattin Ali, 25 Kasım 1946 tarihli ilk yazısında şunları kaleme almıştır: “Bu milletin emperyalistler elinde bir kere daha oyuncak olmaya hiç niyeti yoktur. Aksini düşünenler, Damat Ferit’in hüsranına uğramaya mahkumdurlar.” “Haftalık siyasi mizah gazetesi” olarak sunulan gazetenin çıkış haberi ile amacı ilk sayıda şöyle dile getirilmiştir: “Maksadımız sadece gülmek değildir. Gülerek düşünmek ve faydalı olmaktır.” Ana muhalefet partisi gibidir... İsmet İnönü döneminde kapanır... Dergi Merhumpaşa ismiyle tekrar yayınlanmaya başlar. Slogan değişmiştir: “Yazarları hapishanede olmadığı zamanlarda çıkar...” Malumpaşa yayınlanmaya başlar. Sabahattin Ali’nin faili meçhul cinayet sonucunda öldürülmesinden sonra dergi kapanır ve son cümle şu olur: “Gazetemizin bu sayısı ‘Hıyar’ sayısıdır.”

SONUÇ: İktidar da yarın iktidara gelecek olanlar da  “gazeteciler ve gazetecilik” konusunda yeniden düşünmeli.