Erciyes Üniversitesi bahar şenliklerinde binlerce öğrencinin hep bir ağızdan İzmir Marşı’nı söylediği anlar büyük ses getirmişti.


CHP’nin 9 Mayıs 1935’te topladığı kurultayı hatırlatmakta fayda var! Neden mi?

Çünkü...

Kuruluş ve kurtuluşun partisi CHP’nin her kurultayının bir “dönem başında” toplandığı tespiti var.

Örneğin... 1927 Kurultayı, doğudaki isyanların bastırılmasından sonra! Örneğin... 1931 Kurultayı, güvenlik sağlandığı dönem...

Mustafa Kemal Atatürk, katıldığı son kurultayda şu cümleleri kurdu:

“... Bu anda, bundan önceki kurultayları ve partimizi doğuran ilk Sivas kurultayını... -dış ve iç düşmanların süngüleri altında kurulmuştur- hatırlamak, geçen on altı yılın bütün hadiselerini göz önüne getirmeyi kolaylaştırır. Uçurum kenarında yıkık bir ülke... Türlü düşmanlarla kanlı boğuşmalar... Yıllarca süren savaş... Ondan sonra, içerde ve dışarda saygı ile tanınan yeni vatan, yeni sosyete, yeni devlet ve bunları başarmak için arasız devrimler... İşte, Türk genel devriminin bir kısa deyimi...”

Peki...

1935 Kurultayı’nın önemi nereden kaynaklanıyor?

Türkiye’nin gelişme döneminde, 1929-1935 arasında dünayının yaşadığı büyük ekonomik buhrana karşı dimdik ayakta durduğu yıllar olduğu için. Bakın Atatürk ne deiyor:

“... Geçen dört yılın (1929-1931) başlıca işlevi ekonomi alanında olmuştur. Bir çok ülkeler, acunsal buhran karşısında sarsılmış ve umutsuzluğa düşmüşken biz, bu kapsal felaket önünde irkilmedik. Yurdun ekonomisini yeni bir düzene yönetlemiş bulunuyoruz. Arsı ulusal tecimi denkleştirerek, iç pazarı harekete geçirerek kendimizi korumayı başardık. Asıl önde tuttuğumuz iş, geniş bir endüstri programını gerçekleştirmeye başlamak olmuştur. Bu program, tamamiyle gerçekleştiği gün, şüphesiz yurttaşın geçimi hissolunacak derecede genişleyecektir.”

Bugün neyi yaşıyoruz? Enflasyon, hayat pahalılığı ve dışa vurulmasa da “ekonomik kriz”! CHP’nin o gün uyguladığı devletçilikle nasıl ayakta kaldığı hatta nasıl büyüdüğü net!

Çıkış yolunu anlattı


Mustafa Kemal Atatürk o kurultayda ne yaptıklarını anlatıyor:

“... Tarım ve endüstri hareketlerimiz birbirini kollayan tedbirlerle yapılmaktadır.

“... Maden ürünlerimiz, son zamanlarda özel bir gelişim gösterdi. Umudumuz odur ki gelecek kurultay maden işleriyle beraber deniz ekonomisinde bugün almakta olduğumuz tedbirlerin verimli sonuçlarını dermiş olarak, toplanacaktır.

“... Görüyorsunuz ki arkadaşlar; yepyeni bir güdümlü ekonomi düzeni kurmakla uğraşıyoruz. Partimizin ekonomik anlayışı bu yöndeki programımızın, yurdun ihtiyaçlarını karşılayacak ve onu az zamanda gelişmeye ve genişliğe erdirecek en iyi program olduğunu gösterecektir.

“... Yeni öğütleriniz ve direktiflerinizle, yeniden ilerleme ve yükselme tedbirlerimizi kolaylaştıracağınıza şüphe yoktur.”

Yani... O büyük buhranda, 1929’da, Türk Lirası aşırı değer kaybetti. Türk Parasını Koruma Kanunu çıktı. Dış ticaret açığının artmasına karşılık ithalat sınırlandırıldı. 1930’da parayı kontrol etmek için Merkez Bankası kuruldu. Şu nokta önemli! 1930’da ABD’den 10 milyon dolar, 1934’te Sovyetler’den 8 milyon dolar borç alan Türkiye parayı betona yatırmadı! Fabrika kurdu ve üretti. Bu arada “Birinci 5 Yıllık Sanayi Planı” hazırlandı. 1930’da toplanan Sanayi Kongresi’ne ekonominin kurmaylarının hazırladığı rapor ve tartışmalar damga vurdu. Bu arada Atatürk halkın durumunu anlamak için üç ay süren yurt gezisine çıktı. Çünkü... Halka dokunmak, onun sorunlarını dinlemek önemliydi. 3 Mart 1931’de de şu cümleyi kurdu: “Sadece halkımızın geleceği için değil Cumhuriyet rejimi için de ekonomik kriz aşılmalı.”

İşte korktukları Atatürk bu! Kimler mi korkuyor?

CIA ve YPG/Fetullah sempatizanları


CIA ajanı “yazar” Graham Fuller, ABD’de yayımlanan “The National Interest” (Ulusal Çıkar) adlı derginin Sonbahar 2000 tarihli sayında da şöyle dedi:

“... Bugün Türk devletinin bir sorunu varsa, bu da aslında Kemalizm’in değişmez bir değerler paketi olarak var olmayı sürdürmesidir. Hangi türden olursa olsun hiç bir metin, hep ortaya çıktığı şartlar altındaki terimlerle yorumlanamaz. Daha önemlisi liberal olmayan bu düzen, Türkiye’nin demokratik değişimini engellemekte, İslamcılık ve Kürtler gibi iki ana sorunun çözümünü de zorlaştırmaktadır.”

Düşman kim: Kemalizm!

Bitmedi...

Erciyes Üniversitesi (ERÜ) tarafından düzenlenen 21. Bahar Şenlikleri sırasında öğrencilerin koro halinde İzmir Marşı’nı seslendirmesi birilerini rahatsız etti. PKK-YPG sempatizanı Hollandalı gazeteci Frederike Geerdink, “Kemalizm ve Erdoğancılık, birbirinin aynısı. İkisinde de demokrasi mümkün değil, Kürtler mahvolmuş durumda ve kadınlar eziyet çekiyor. Evet, kadınlar bile. Kemalizm, dorukta bir erkek egemen toplum yaratıyor. Turkey ve Türkiye, fark ne ki?” dedi.

Fetullah Gülen sempatizanı Helene Fatima Saraylı da şu cümleleri kurdu: “Gençlerin tepkisini çok iyi anlıyorum ama inanın bir Norveçli gözüyle 2022’de böyle tapınmalar olduğunu görmek bizim için çok çok acayip. Norveçce bir söz var: Eroinle İsa’yı değiştirmek. Yani bir uyuşturucudan diğerine atlamak. Tarihin sayfalarına yapışmadan da ileri gidilir.”

Mezhepçisi, cemaatçisi, ırkçısı hepsinin ortak düşmanının adını koyalım: Kemalizm ve Atatürk...