Anayasa’nın 166’ncı maddesini okudunuz mu? “Planlama” başlıklı bölümü okuyun lütfen:

“... Ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmayı, özellikle sanayinin ve tarımın yurt düzeyinde dengeli ve uyumlu biçimde hızla gelişmesini, ülke kaynaklarının döküm ve değerlendirilmesini yaparak verimli şekilde kullanılmasını planlamak, bu amaçla gerekli teşkilatı kurmak devletin görevidir.”

Tarım toprakları verimli kullanıldı mı? Hayır! Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, 12 Haziran Toprak Bayramı’nda şu bilgileri verdi:

“... Yüzölçümü 78.35 milyon hektar olan Türkiye’nin, uzun ömürlü bitkilerle beraber toplam arazi miktarı, 1990-2020 döneminde 27.9 milyon hektardan 23.1 milyon hektara geriledi. Yani 30 yıllık bir süreçte 4.8 milyon hektar tarım arazisini kaybettik.”

Peki AKP döneminde kaç milyon hektar tarım arazi kaybedildi?

30 Nisan 2021...

TBMM Küresel İklim Değişikliği Araştırma Komisyon toplantısının son oturumunda çarpıcı rakamlar ortaya çıktı. 2001 yılında 26 milyon 350 bin hektar olan tarım alanı 2020 yılında 23 milyon 137 bin hektara kadar geriledi. Tarım alanlarında 19 yılda yaşanan kayıp 3 milyon 213 bin hektar!

Devam edelim.

Planlama kelimesinden korkanlar


Anayasa’nın 166’ncı maddesini okumaya devam edelim:

“... Planda milli tasarrufu ve üretimi artırıcı, fiyatlarda istikrar ve dış ödemelerde dengeyi sağlayıcı, yatırım ve istihdamı geliştirici tedbirler öngörülür... Yatırımlarda toplum yararları ve gerekleri gözetilir; kaynakların verimli şekilde kullanılması hedef alınır. Kalkınma girişimleri, bu plana göre gerçekleştirilir.”

Planlama var mı? Yok!

Çünkü... Planlama yaparsan “komünist” olursunuz, liberalizmden uzaklaşırsınız.

Oysa...

Kapitalizm bile “sadece şirketleri” savunan sisteminden vazgeçiyor.

Örneğin...

15 Haziran’da TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi toplandı. Toplantının açılışında konuşan Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Tuncay Özilhan şu tespiti yaptı:

“... İkinci Dünya Savaşı sonrasının ekonomide yoğun devlet müdahalesi çöktükten sonra ibre piyasa mekanizmasına kaydı. Piyasa mekanizmasının üstünlüğü adeta sorgulama dışı tutulur olmuştu. Ancak bu modelde uygulamada aksaklıklarla karşılaşıldı. Önce 2008 krizi, sonra pandemi, şimdi de Ukrayna işgali, devlet ve piyasa arasındaki dengenin yeniden düşünülmesi gerektiğini gösterdi.

Yani... 2 Nisan 1971’de kurulan... 1980 darbesinde 24 Ocak Kararları’nı destekleyen, Turgut Özal’la başlayan ve AKP iktidarıyla devam eden neoliberal yolculukta gelir dağılımındaki eşitsizlikten bahsetmeyen TÜSİAD bile çareyi “planlamada” buldu:

“Fiyat istikrarı, çok iyi bir planlamayla, kıt kaynakları istihdam yaratan, ihracat şansı olan sektörlerde değerlendirerek, israfı önleyerek, yatırımları verimlilik artışı sağlayacak projelere yönlendirerek, kamu açığını sınırlayarak, tasarrufu teşvik ederek, cari açığı daraltarak, TL üzerindeki baskıyı azaltarak, ülke risk primini düşürerek sağlanır.”

Ali İktisat’tan DPT’ye...


O zaman...

17 Şubat 1923...

İzmir İktisat Kongresi’nde açılış konuşmasını yapan Mustafa Kemal Atatürk dedi ki: “... Siyasi, askeri muzafferiyetler ne kadar büyük olursa olsun iktisadi muzafferiyetle taçlandırılmazsa husule gelen zaferler kalıcı olamaz.”

Cumhuriyetin kafasında ‘planlama’ vardı.

1927’de Ali İktisat Merkezi kuruldu. Ekonomik konseylerin, Devlet Planlama Teşkilatı’nın temeli... Osmanlı’dan kalan borçlar, savaş sonrası inşa çalışmaları derken dünya krize girdi.

1929 Büyük Ekonomi Buhranı...

New York Borsası 1928 yılının başından 29 yılı Ekim ayının başına kadar olan süreçte gittikçe yükseliyor ve yüksek fiyat/kazanç oranı getiriyordu. Ancak 3 Ekim 1929 tarihine gelindiğinde, borsanın ilerlemesi durdu hatta birkaç büyük holdingin hisse senetleri düştü. Bu düşüş 21 Ekim günü yabancı yatırımcıların kağıtlarını ellerinden çıkarmalarıyla hızlandı ve “Kara Perşembe” olarak anılan 24 Ekim 1929 Perşembe günü borsa dibe vurdu. 1929 yılının fiyatlarıyla 4.2 milyar dolar yok oldu. Dünyada 50 milyon insan işsiz kaldı.

Peki Türkiye ne yaptı?

Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları, devlet eliyle sanayileşmeye öncelik verdi... Buhranda... Devletçi ekonomi hakim oldu! Çiftçinin ürettiği buğdayın fiyatı 135 kuruştan 35 kuruşa, tütünün fiyatı 71 kuruştan 30 kuruşa düştü! 1929’da, Türk Lirası aşırı değer kaybetti. Türk Parasını Koruma Kanunu çıktı. Dış ticaret açığının artmasına karşılık ithalat sınırlandırıldı. 1930’da parayı kontrol etmek için Merkez Bankası kuruldu. Yaz yaz bitmez!

SONUÇ: Anayasa’nın 166’ncı maddesini iktidar da muhalefet de okumalı.