Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının 519 sayfadan oluşan Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu (THKO) Duruşması kitabının “ekonomi programını” anlatırken sayfalar arasında gezinmeye devam ettim.

SORU ŞU: Darağacına giden o gençlerin avukatı Halit Çelenk’in hazırladığı kitap, bugünün koşullarında neden geçerli? Çünkü... 1970’lerde gençler durumu tespit etmiş!

Örneğin...

“... Şeyhlik vardır Türkiye’de. Doktor nedir bilmeyen yoksul insanlar, onların idrarını içerek, bastıkları toprağı muska yapıp saklayarak dertlerine derman aramaktadırlar.

“... En küçük şeyh bir düzine köyü mürit edinmiştir kendine. Her şeyhin gücüne orantılı halifeleri vardır. Bunlar kasabalarda otururlar ve faizcilik, tefecilik yaparlar. Halifelere de bağlı düzinelerce çavuş vardır.

“... Çavuşlar, hem okur yaşa gelmiş çocukları okuturlar eski usulle, hem de büyük şeyhin propagandasını yapıp “Cerhak”ını toplarlar.

“... Şeyh Selahaddin, Şeyh Sait’in oğludur. Doğu Anadolu’da yüzlerce köyü kendine mürit edinmiştir. Desteklediği partiye, bir düzineden fazla milletvekili sağlayabilecek güçtedir.

“... Şeyh Kasım Küfrevi, milletvekilidir. 1965 seçimlerine YTP’den aday olmuş, bu partiye iki sandalye sağlamıştır. 1969 seçimlerine GP’den katılmış, tüm oyları da kendisiyle birlikte bu partiye kaymıştır.

“... Adalet Partisi’nin zor günde transfer ettiği Ulusoy’Iar da bunun bir başka örneğidir.

“... Toprak ağalığı sorunu herkesçe bilinmektedir. Toprak ağasının emrindeki eğitimden, sosyal yaşamdan nasibini alamamış köylünün, ağadan bağımsız düşünemeyeceği, hüküm yürütemeyeceği ortadadır.” (Sayfa 454)

Bugün üçüncü ittifak arayışındaki sol-sosyalist kesimlere de ciddi bir uyarı değil mi bu tespitler?

Devam edelim...

İngilizlerle gizli anlaşmalar


“... Türkiye bu çağ dışı koşullardan kurtarılmadıkça, Süleymancılık, Nurculuk, Şeyhlik, derebeyi artığı toprak ağalığı ve işbirlikçi sermaye kurumları tasfiye edilmedikçe DP’ler, AP’ler hep iktidara geleceklerdir. Ve hem de ‘Millî İrade’yi temsil ettiklerini söyleyeceklerdir.

Yani...

1950’lerden bu yana ülkeyi yönetenlerin Güneydoğu ve Doğu’da, toprak ağalarıyla, tarikatlarla (samimi muhafazakarların duygularını kullanarak) iktidara geldiklerini gördükçe, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının o gün söyledikleri bugün daha da anlam kazanmıyor mu?

Bakın 1970’lerde ülkesine duyarlı her aydının gördüğü şu cümlelere:

“... Padişahlık kalktı fakat bunların toplum içindeki kökeni yok edilemedi. Eski güçleri zayıftı, tek başlarına iktidara gelecek güçte olmadıkları için, yine tek kurtuluş yolunu dış destekte buldular. Ve zamanın Ortadoğu’daki hâkim devleti İngiltere ile gizli anlaşmaya başladılar. Birinci ve İkinci Meclisteki üyelerin yapıları ve Meclis zabıtları incelendiği zaman bu takımın faaliyetlerini görürüz. Hilafetin, tekke ve zaviyelerin kapatılmasına açıkça karşı koymuşlar, 1925 Şeyh Sait isyanı ile şanslarını denemişler, 1926’da İzmir’de Atatürk’e suikast düzenlemişler, fakat başaramamışlar (Sayfa 273)”

Hakikate bakalım... Mustafa Kemal Atatürk’ün emperyalizme karşı savaşarak kurduğu ülkenin adım adım “teslimiyet” çizgisine geldiğini yaşamadık mı?

Paradan para kazanma ekonomisi


Dün... “Ağıtlarla anmayalım” dedim, programı anlayalım cümlesini kurdum. Bugün ekonomiyi konuşuyoruz, neoliberalizmin çöktüğünü görüyoruz. Bu sistemin temelinin 50 yıl önce atıldığını da o günün duruşma tutanaklarından okuyalım:

“... 1970 Türkiyesi şu idi. 35 milyon nüfusunun 24 milyonu köylerde, okulsuz, yolsuz açlığa terk edilmiş halde, halkının yüzde 70’i hâlâ okuryazar olmayan, 500 bin işçisi Almanya’ya, Avustralya’ya göçmen olarak gitmek isteyen...

“... Milyonların sırada beklediği köyden şehre akının hızla geliştiği, şehirlerin sanayileşmediği, köylerin hâlâ ağa, tüccar, eşraf kontrolünde olduğu...

“... Yıllık kalkınma hızının yıllık nüfus artışının altında bulunduğu, seçimden seçime elli, yüz yıllık yatırımların temelinin satıldığı bir Türkiye...”

Ya bugün... Köyden şehire akın yok mu? Ağa, tüccar köylerde hakim değil mi? Köylü toprağına küsmedi mi? Cumhuriyetin kurduğu fabrikaların, stratejik kurumların özelleştirme altında satıldığını yaşamadık mı?

Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının şu cümlesi de bugünün özeti: “Ne yazık ki, Kurtuluş Savaşı’nda milyonların canı ve malı pahasına kurtulan Türkiye bir avuç insanın menfaati uğruna Amerika’ya bağımlı hale getirildi. Bugün yurdumuzda her doğan çocuk Amerika’ya 3 bin 500 lira borçlu doğmaktadır. Yıllardır alınan borçların faizi borçların kendisini geçmiş fakat bu borçların kat kat fazlası kâr dışarı transfer edilmiştir. (Sayfa 276)”

SONUÇ: Paradan para kazanma, borçların faizini borçla ödeme anlayışı sistem anlamında bitti. Bu gerçeği görenler 2023’te halkın önüne program koymalı ve kısır tartışmalardan uzak durmalı.