Panoptikon geldi aklıma... İngiliz filozof ve toplum kuramcısı Jeremy Bentham’ın 1785 yılında tasarlamış olduğu hapishane inşa modeli. Yani... Gözetleme! Bentham, Panoptikon’u “Bir üst aklın, gücü elde etmesinin yeni bir modeli” olarak ifade eder. Bütünü (pan-) gözlemlemek (-opticon) anlamına gelen bu tasarım birkaç katlık tek odalı hücrelerden oluşan bir halka üzerine kurulu. Panoptikon’un temelinde yatan ilke, tek odalı hücrenin içindeki tutukluya saklanacak hiçbir yer bırakmaması, buna karşılık dış cephedeki duvarın penceresinden gelen dış ışığın kuledeki nöbetçilere tutuklunun her hareketinin bir silüetini izleme olanağını sağlaması. Ne zaman gözlemlendiğini bilmeyen tutuklunun, aklını başına toplayarak her zaman izleniyormuşçasına davranmaktan başka seçeneği yok.

Deliliğin Tarihi, Kliniğin Doğuşu, Kelimeler ve Şeyler, Bilginin Arkeolojisi, Hapishanenin Doğuşu, Cinselliğin Tarihi kitaplarının yazarı olan Fransız filozof Michel Foucault da zaman zaman atıfta bulundu hapishane modeline:

“... Panoptikin en önemli sonucu buradan gelir: Tutuklunun zihninde, iktidarın otomatik işleyişini sağlayacak bilinçli ve sürekli bir görünürlük (gözaltında oluş) hali meydana getirmek. Gözetlemenin, uygulamada kesintili olsa bile sonuçları bakımından sürekli olmasını, iktidarın yetkinleşmesinin, onun uygulanmasını tedricen gereksiz kılmasını, bu mimari aletin, icra eden bağımsız bir iktidar ilişkisi yaratıp sürdüren bir makine olmasını, kısacası tutukluların, taşıyıcıları kendileri olan bir iktidar durumunda tutulup kalmalarını sağlamak. (Frederic Gros/ Michel Foucault/İletişim Yayınları)

Ya bugün... Sosyal medya üzerinden ‘tutuklayın çığlıkları’, sosyal medya üzerinden kurulan ‘hapishane’!

Sedef Kabaş’a geliyorum...


Ferman veren Bakan!


5 Ocak’ta köşemde (Bahçeli, Soylu ve Akar’ı savundu... Kurtulmuş ve Arınç’a sert yüklendi!) şu cümleleri kurmuştum: “... Bugün de tartıştığımız bu değil mi? Güvenlik mi özgürlük mü? İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu üzerinden yapılan ‘terör, iltisak, irtibat’ tartışmalarında güvenlik tarafını temsil eden üç isim Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, MHP lideri Devlet Bahçeli ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu! Ancak... AKP içinde bir de ‘özgürlükçüler’ var.”

20 gün sonra bu tespit-bilgiden ileriye gidiyorum:

AKP içindeki ‘özgürlükçü kanat’ artık ‘güvenlikçi kanadın’ çizgisinde hareket etmek zorunda!

Neden mi? Çünkü...

Kim ne derse desin... Gazeteci ve aynı zamanda iletişimci olan Sedef Kabaş’ın kurduğu cümlelerden dolayı tutuklanmasını kimse açıklayamaz! Açıklanacaksa da Adalet Bakanı Abdulhamit Gül üzerinden okumakta yarar var: “... Milletimizin oylarıyla seçilmiş Cumhurbaşkanımızı hedef alan, edepten nasipsiz, çirkin sözleri lanetliyorum. Haset ve nefretten doğan bu hadsiz ve hukuksuz ifadeler, milletin vicdanında ve adalet önünde hak ettiği karşılığı bulacaktır... (22 Ocak 2022)”

Ferman verilmiştir!

Bir hakim, gece ikide gözaltına alınmış ve sorgusu sürerken yapılan açıklamayı okuduğunda, “Adalet Mülkün Temelidir” yazısının karşısına çıkacak gazeteci hakkında ne karar verir? “Hak ettiği karşılığı bulacaktır” değil mi?

“Hakim ve savcı cübbesi giymem”


Aynı Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, Ankara Hakimevi’nde düzenlenen “5. Yılında İstinaf Mahkemeleri Değerlendirme Toplantısı”nda ne demişti:

“... Klavye başına geçip her gün sosyal medyada bana tutuklama, tahliye siparişi verenlere sesleniyorum, Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir, burada kanunlar, kurallar, usuller işler, işlemeye de devam eder. Bu işleyişi beğenmeyen gider itiraz hakkını kullanır ama yargıya kimse parmak sallayamaz. Adalet Bakanı’ndan da bu işleyişe müdahale etmesini kimse bekleyemez. Adalet Bakanı’nın hakim, savcı cübbesi yoktur, görevim süresince o cübbeyi giymedim ve hiç kimse kusura bakmasın o cübbeyi de görevim boyunca asla giymeyeceğim. (21 Ocak 2021)”

Bir yıl önce ‘meydan okuyan’ Bakan Gül, bir yıl sonra ‘güvenlikçi çizgiye’ yenildi!

Tane tane anlatayım:

Sedef Kabaş, 15 Ocak’ta Tele 1’de konuştu. Sosyal medyadan ‘tutuklama talebi’ başladı, “İçişleri, Adalet Bakanlığı ve Emniyet” etiketlenerek. Sonra... Kabaş: “Bu Çerkez atasözü” dedi ama ‘tutuklama talebi’ artmaya başladı, kuşatma sürdü! Sonra... Gece ikide gözaltı ve tutuklama.

Tane tane anlatayım:

“Bu işleyişi beğenmeyen gider itiraz hakkını kullanır ama yargıya kimse parmak sallayamaz. Adalet Bakanı’ndan da bu işleyişe müdahale etmesini kimse bekleyemez” demişti Bakan Gül, “İşleyişe müdahale etmem” diye konuşmuştu. Sonra... Sedef Kabaş gözaltına alındığında: “Haset ve nefretten doğan bu hadsiz ve hukuksuz ifadeler, milletin vicdanında ve adalet önünde hak ettiği karşılığı bulacaktır...” dedi. Yani... İşleyişe müdahale etti Bakan Gül ve bu ferman üzerine gereği yapıldı! “Adalet Bakanının hakim, savcı cübbesi yoktur, görevim süresince o cübbeyi giymedim” diyen Bakan o cübbeleri giymedi mi?

SONUÇ: Filozof Byung-Chul Han ile bitirelim: “Yerkürenin tümü bir panoptikon haline geldi. Herkes her yerde ve her şekilde gözlemlenebilir. İstenilerek katıldığımız bir panoptikon yaşanıyor.”