Barınma hakkı temel insan hakkıdır. Bunun gereğini yerine getirmek, kamu hizmeti sunmak amacıyla -gerektiğinde zor kullanarak-  yurttaşlarından vergi toplayan devletin sorumluluğunda.

Devlet, eğitim çağındaki gençlerine, güvenli sağlıklı bir ortamda barınabilecekleri yurtlar yapıp sunmak zorundadır. Evet zorunda...

Her ile market açar gibi üniversite açılmış bir ülkede, öğrencilerin barınabileceği yurt sayısı yetersizse, öğrenciler istemeye istemeye, özgür iradeleri dışında, aile baskısı ve veya ekonomik koşullar yüzünden tarikat ve cemaat yurtlarına gitmek zorunda kalıyorlarsa bu tablo; devletin görevini yerine getirmediği anlamına gelir.

Hazine garantili döviz taahhütlü projeler için bütçesine, bir grup sermaye şirketine ödensin diye, 20-25 yıl boyunca akıl almaz tutarlar ayırabilen bir devlet, öğrencilerin barınması için yeterli sayıda yurt yapmıyorsa bu, siyasal bir tercihtir.

Halka sosyal konutlar yapılsın diye kurulan kuruluşlar, sermaye şirketleri ile şehirlerin dokusunu bozan, doğaya hasar veren trilyonluk işbirliklerine girerken; pay edilen o gelirlerin küçücük bir yüzdesini oluşturacak yurtları yapmıyorsa bu da siyasal bir tercihtir.

YURTLARA TAŞERE SİSTEM

O tercih, Türkiye’de devlet erkini kullanan siyasi iktidarın, kendi asli görevini tarikat ve cemaatlere “taşere ettiği” anlamına gelmektedir.

Daha bir ay önce ülkemizin güneyinde, dinci bir derneğin kaçak yurdunda gencecik bir öğrenci vahşice katledilmişken, dün ülkemizin doğusunda bir cemaat yurdunda kalan bir öğrencinin yaşama sevincini kaybettiğini ifade ederek yaşama veda etmesi, bu ülkedeki herkesi düşündürmelidir.

Siyaset kurumu; gençleri iradeleri dışında tarikat ve cemaat yurtlarında barınmaya zorlayan, istekleri dışında ibadet ettiren, gençlere yaşama sevincini kaybettiğini söyleten koşullardan doğrudan sorumludur. Sadece iktidar da değil. Adı muhalefette anılan; siyaset için yola çıkmış herkes, her yönetici, her parti.

DEVLETİN ŞEKLİ

Devletin şekli, bu ülkenin -hukuken hâlâ- yürürlükte olan Anayasasının ikinci maddesinde anlatılıyor. Orada, insan haklarına saygıdan, laiklikten, sosyal hukuk devletinden söz edilmekte.

Devletin bu evrensel niteliklerini, uzun süredir asılı olduğu o karanlık yerden indirip onlara yeniden hayat kazandırmak, insanca bir hayat zorunludur. Cemaat tarikat yurtları  gerçeğiyle yüzleşmek de bu zorunluluğun bir parçası.

Laik hukuk devletlerinde cemaat tarikat yurtları, devletin yerine getirmekle yükümlü olduğu kamu hizmetini ikame edemez.

Dün, Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrencilerinin saygılı, özenli bir üslupla yaptığı şu  sakin açıklama gerçekte bu ülkedeki yüzbinlerce gencin sessiz çığlığıdır:

“Ailesinin baskısından, bulunduğu cemaat evinde gördüğü  baskıdan, ders ve cemaat baskısından bahsediyor. Bir şeyler yapmak için daha kaç yılımızı kaybetmemiz gerekiyor? Daha kaç gencin dünyayı kucaklayacak gülüşünün solması gerekiyor? Artık bu durumun ele alınmasını , ailelerin, öğretmenlerin, yönetimin bu durum hakkında bir şeyler yapmasını talep ediyoruz.”

Bu çığlık aynı zamanda,  üniversite öğrencilerinden siyaset kurumuna, gerçek anlamda yurttaş olmanın ne anlama geldiğini gösteren bir ders niteliğindedir.

Tabii ki siyasi pragmatizm uğruna gözünü ve kulağını kapatmayana.