2023 seçimleri, Türkiye’nin bütünü için hayati önem taşıyor. Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet’in 100.  yılına rastlayan seçim, 20 yıldır AKP’nin yönettiği devletin istikameti açısından tayin edici bir rol oynayacak.

Daha açık anlatımla seçim sonuçları, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir din devleti olup olmayacağı konusunda yön çizecektir.  Çünkü gerçeğimiz şudur:  Vatandaş yoksulluktan ezilirken, AKP iktidarı ve yanına hizalananlar, bir yandan “vatan millet hamasetiyle” göz boyamaya kalkıyor, diğer yandan dozu her geçen gün artan baskılarla, topluma muhafazakar dinci bir hayat tarzını dikte ediyor.

Kimi zaman vaazla, kimi zaman siyasi nutukla, kimi zaman sosyal medyada siber saldırıyla yapıyor bunu. Baskı ve hedef göstermeler Gülşen örneğinde olduğu gibi cezaevine kadar uzanırken, gençlerin bir arada eğlenip şarkı söyleyebildiği kahkaha attığı, şakalar yapabildiği festivaller dinci yapılanmalar tarafından iptal ettiriliyor.

Eğitimin dinselleştirildiği,  bütçe kaynaklarının oluk oluk şirketlere aktığı, yapay zeka teknolojisiyle donatılmış “devasa” şehir hastaneleri, iktidarın böbürlenme konusu olurken,  öğrencilerin yurt sorununun tarikat ve cemaatlere taşere edildiği, seküler yaşam biçimi üzerindeki baskıların her geçen gün arttığı, şarkıcıların hedef gösterildiği bir iklimde yaşıyoruz.

Fakat şunu da biliyoruz ki, bu ülkenin en az yarısı, kendilerine giydirilmek istenen bu deli gömleğine razı değil. 

Bunu iktidar da biliyor. Bunu bildiği gibi, hesap verebilir devlet mekanizmalarını felç ettiği için, dağ gibi biriken kayırma yolsuzluk, usulsüzlüklerin hesabının hukuk dairesinde bir gün sorulacağını da biliyor.

2023 seçimleri AKP iktidarı açısından birçok nedenle varoluş sorunu. Seçimdeki olası bir AKP yenilgisi, milyonlarca seçmenin beklediği bir hesap verme sürecinin başlangıcı olacak.

★★★

TBMM’deki “Sansür Yasası” böyle bir dönemde iktidar için anlaşılan hayati bir “ihtiyaç” (!) Seçime giderken dikensiz bir gül bahçesi isteniyor.

İktidarın hazırladığı kanun teklifinde,  kullanılması çok tercih edilen bir kelimeymiş gibi “halk”tan bahsederek, ‘Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma suçu’ diye yeni bir suç kuruluyor.

Bu suç yalnızca basın ve gazeteciler için değil, sosyal medyayı kullanan herkesi kapsayacak. Çünkü yasa, yaygın medya ile sosyal medyayı birlikte zapturapt altına almayı hedefliyor.

Yasa geçerse, sosyal medya sağlayıcıları üzerinde baskıların artacağı, devletin talepleri doğrultusunda sosyal medya kullanıcılarına ilişkin saklı kalması gereken ya da öyle varsayılan birçok verinin paylaşılmak zorunda kalacağını da uzmanları dile getiriyor.

Meslek örgütlerinin bütün itirazlarına ve direnişine rağmen. 40 maddelik bu kanun teklifi görüşülmeye başlandı. 1-3 yıl hapis cezası getiren “Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma suçu”, iktidar uygulamalarına itiraz eden, eleştiren herkesi kadrajına alacak şekilde yazılmış. Diyelim ki, bir deprem haberi, ya da resmi enflasyon verilerinin gerçeği yansıtmadığına ilişkin bir eleştirel ifade, cezaevine gidecek bir yolu açabilecek. Çünkü “yayılan” bilgilerin haberlerin gerçek olup olmadığına, mahkemelerin sorusu üzerine yine AKP’nin yönettiği devlet kurumları karar verecek.

Sansür Yasası, önümüzdeki dönem bağımsız medya ile iktidar arasında yeni gerilim alanlarına yol açmakla kalmayacak. İktidarın baskı araçlarıyla habersiz bırakılacak halk, asıl iktidar üzerinden alenen yanıltılmış olacak.