Dış politikada ilkeler çok önemlidir. İlkesizlik her zaman başa dert olur.

Türkiye’nin temel dış politika ilkesi, ulu önder Atatürk’ün “Yurtta sulh, cihanda sulh” sözüdür. Bu ilke sayesinde Türkiye uluslararası sorunlarda hep sorunların değil çözümlerin bir parçası olmuştu.

AK Parti’nin dış politikası, bu ilkeyi tuzla buz etti. Dünyanın birçok yerinde yaşanan çatışmalarda arabulucu olan Türkiye, son dönemde birçok çatışmada taraf oldu.

Mehmetçik geçmişte hep barış koruma görevleri ya da terörle mücadele için yurt dışına giderdi. Son dönemde Libya ve Suriye gibi ülkelere gitti ve çatışmaların tarafı oldu.

★★★

Suriye meselesi de temel dış politika ilkesi yok edildikten sonra Türkiye’nin yaşadığı savrulmalara iyi bir örnektir.

İyi anlaşılması için Suriye konusunda kısa bir özet geçmek isterim:

Suriye, terör örgütü lideri Abdullah Öcalan ve örgütün lider kadrosuna yıllarca ev sahipliği yapmıştı. 1998 yazında Ankara Suriye’ye ültimatom verdi ve Şam yönetimi Türkiye’nin baskılarına dayanamayarak Şubat 1999’da Öcalan’ı Suriye’den gönderdi.

Adana Mutabakatı ile Türkiye ve Suriye arasında yeni bir dönem başladı. Suriye Devlet Başkanı Hafız Esad 10 Haziran 2000’de vefat edince yerine oğlu Beşar Esad geçti. ABD, oğul Esad’ı kolay bir hedef olarak görüp devirmeye karar verdi. ABD’nin yanı sıra İsrail’in Suriye üzerindeki baskıları arttı. Ancak AK Parti iktidara geldikten sonra Beşar Esad’la ilişkileri geliştirdi. Dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer de 2005 yılında Şam’ı ziyaret ederek Suriye konusunda ABD’ye açıktan kafa tuttu. Zira “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” mottosuyla hareket eden Türk dış politikası, komşularının toprak bütünlüğünü “olmazsa olmaz” görüyordu.

Aynı dönemde o dönemde Başbakan olan Tayyip Erdoğan, Beşar Esad’a “Kardeşim” diyecek kadar yakınlaştı. Türkiye’nin bu tavrı Beşar Esad’ın ömrünü uzattı.

Ancak Arap Baharı yaşanırken, Ortadoğu’nun otoriter liderleri tek tek yıkılmaya başladıktan sonra AK Parti hükümeti de süreci yanlış okudu. Mısır gibi Suriye’de de Müslüman Kardeşler’in iktidara geleceğini sanan iktidar, ABD’nin Beşar Esad’ı devirme planına destek vermeye başladı. Suriye’de rejim muhaliflerinin silahlandırılmasının önünü açan mutabakat İstanbul’daki “Suriye’nin Dostları Grubu Zirvesi”nde imzalandı.

İktidarın Beşar Esad’a bakışı artık değişmiş, “Kardeşim” Esad, “Esed” oluvermişti.

Sonrasını biliyorsunuz: Suriye’de iç savaş başladıktan sonra milyonlarca göçmen Türkiye’ye akın etti ve Türkiye’ye 50 milyar dolara yakın fatura çıkardı. Türk Silahlı Kuvvetleri, Suriye’de oluşan otorite boşluğundan faydalanan terör örgütlerini sınırdan uzaklaştırmak için sınır ötesi operasyonlar yapmak zorunda kaldı. Terör örgütü lideri Öcalan’ın en büyük hayali Suriye ve Irak’ın kuzeyinde 100 bin kişilik ordusu olan bir garnizon devleti kurmaktı. İç savaşı Suriye’ye demir atmak için fırsata çeviren ABD’nin desteklediği YPG/PKK’nın şu anda Suriye’nin kuzeyinde 70 bin kişilik bir silahlı gücü var.

★★★

Bugünlerde AK Parti İktidarı, Mısır, İsrail, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkelerle olduğu gibi Suriye yönetimiyle de diplomatik temas kuruyor.

Ankara’dan Suriye’yle ilişkilerin normalleşmesi için adımlar atıyor.

Yapılması gereken gecikmeli yapılıyor diye bu adımları eleştirmek doğru olmaz. Zararın neresinden dönülse kardır.

Ancak, muhalefetin yıllardır Esad’la görüşülmesini, sorunun Esad’la çözülmesini önerdiğini, iktidarın da bu öneriyi küçümsediğini unutmak mümkün değil.

Türkiye’deki göçmenlerin, TSK ve AFAD gibi kamu kurumlarının Suriye’deki operasyonlarının ülkemize, bütçemize ciddi bir maliyeti var.

11 yılda bir garnizon devletine dönüşen YPG/PKK’nın yarattığı tehlike ise uzun süre güvenlik tehdidi olmaya devam edecek.

Bu yetmiyormuş gibi güvenlik sorunlarımıza bir de Türkiye Esad’la ilişki kuruyor diye öfkelenen ve işi bayrağımızı yakacak kadar ileri götüren “Suriyeli Müttefiklerimiz” eklendi.

İnsan ister istemez şu soruyu soruyor:

Madem bu noktaya gelecektik. Biz bu bedelleri/faturaları neden ödedik?

İktidar, Suriye ile normalleşirken bu soruya da ikna edici bir cevap bulmalı ve ödenen devasa faturanın sorumluluğunu da üstlenmelidir.