Muhalefet partileri uzun süre erken seçim talep etti. Ancak iktidar bu çağrıları duymazdan geldi.

Hatta MHP lideri Devlet Bahçeli 8 Ekim 2022 günü seçimlerin 18 Haziran 2023 gününde yapılacağını söyleyerek tartışmalara noktayı koydu.

Aynı konuşmada Türkiye’nin sorunlarının ve dış politikanın yoğunlaştığı bir ortamda “seçimlerin erkene alınması” tartışmasının siyaseten malzeme yapılmaması gerektiğini vurgulayan Bahçeli, “Seçim günü sabırla beklesinler. Yeri geldiğinde de hedeflerine varmak için gayret göstersinler” dedi.

Ancak aradan sadece iki ay geçmesine karşın, iktidar kulislerinde seçimlerin 16 Nisan’da yapılacağı konuşulmaya başlandı.

Seçimin nisanda yapılmasını isteyenlerin iki gerekçesi var:

1- Hükümet ocak ayında alım gücünü artıracak adımlar atacak. Asgari ücrete, memur maaşlarına ve emeklilere yüksek zamlar yapılacak. Yılın ilk üç ayı baz etkisiyle enflasyon da kağıt üstünde düşecek. Ayrıca Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Rusya, Suudi Arabistan ve Azerbaycan’dan gelecek para, piyasaları rahatlatacak. Emeklilikte yaşa takılanlar sorununun çözülmesi de iktidarın desteğini artıracak. Ancak, zamlar gerçek enflasyondan dolayı eriyeceğinden bu olumlu atmosfer nisandan itibaren bozulabilir. Astronomik fiyat artışları olabilir. Kamu maliyesinde bozulma, bütçe ve dış ticaret açığı artabilir. Bu da haziran ortasına kadar, iktidarı çok zor durumda bırakabilir.

2- Seçimler erken yapılırsa muhalefet aday bulma işini aceleye getirmek zorunda kalıp yanlış kararlar alabilir. Bu da Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın daha zayıf bir rakiple yarışmasının önünü açabilir.

★★★

Ben de AK Parti’li olsam böyle düşünürdüm. Seçim ekonomisinin meyvelerinden faydalanmak dururken, niye haziranı beklesinler ki?

Ancak gelin görün ki Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde TBMM’nin seçimlerin yenilenmesi kararı vermesi için 360 milletvekilinin bu kararı desteklemesi gerekiyor. Ancak AK Parti, MHP ve BBP’nin TBMM’de 335 sandalyesi var. Bu da iktidar partilerinin TBMM’de seçimlerin yenilenmesi kararı alamayacağı anlamına geliyor.

İkinci bir seçenek de Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın TBMM’yi feshetmesi.

Geçenlerde CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na iktidar erken seçim isterse TBMM’de destekleyip desteklemeyeceklerini sordum.

Cevabı gayet netti: “Bu saatten sonra erken seçim mi olur. Seçimlerin zamanında yapılmasını tercih ederiz.”

İYİ Parti lideri Meral Akşener’in de benzer görüşte olduğunu biliyorum.

Peki seçimler zamanında olursa Erdoğan’ın üçüncü kez aday olup olmayacağı tartışması ne olacak?

Gördüğüm kadarıyla CHP de İYİ Parti de Erdoğan’ın hukuken bir daha aday olamayacağına inansa da bu meseleyi sorun etmeyecek.

İktidar erken seçim kararını TBMM’den çıkaramayacaksa, tek seçenek Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın TBMM’yi feshetmesi olacak. Böyle bir gelişme yaşanırsa, bu muhalefetin eline büyük bir koz verecek. Büyük ihtimalle zaten Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne karşı Parlamenter Sistemi savunacak olan Altılı Masa’nın bütün liderleri, seçim meydanında “Bakın, tek kişinin ağzından çıkan bir söz, sizin iradenizin üzerinde görülüyor. Bir kişi, sizin oylarınızla oluşmuş TBMM’yi canı istediğinde feshedebiliyor” söylemini kullanacaklar.

Bu da iktidarın işine gelmeyebilir.

İktidarın erken seçim planları ete kemiğe bürünse de evdeki hesap çarşıya uymayabilir. Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olunabilir!

Poşet parasına muhtaç olmak!


Alışveriş yaparken poşete ekstra para ödenmesi kararından hiç hazzetmemiştim. Geçenlerde poşet ücretine zam geleceği haberleri çıktı. Sevgili meslektaşım İlker Karagöz de Fox Haber’deki Çalar Saat programında bu gelişmeye dikkat çekerek bana takıldı. Hatta poşete para vermeyeyim diye bir alışveriş çantası hediye etti. Neyse ki tepkiler işe yaradı ve poşete zamdan vazgeçildi.

Ancak Vergi Uzmanı Ozan Bingöl’ün bu konuda paylaştığı bilgi beni şok etti. Meğer bizim 25 kuruş ödediğimiz poşet için marketler “çevre katılım payı” adı altında devlete 29,5 kuruş ödeme yapıyormuş. Eğer iktidar yeniden değerleme çerçevesinde katılım payına yüzde 122 zam yaparsa ve bunun üzerine de vergi eklenirse marketlerin 2023’te devlete poşet başına ödeyeceği miktar 60 kuruşu bulabilirmiş.

Meğer Türkiye Cumhuriyeti, çevreyi korumak için marketlerin ödeyeceği poşet parasına muhtaç olmuş!