Aylardan Temmuz’dur. Kuru bir sıcak vardır. Güneşle aranızda sanki hiçbir şey kalmamıştır. O derecede yakıcıdır.

Tarlanın başına gelirsiniz. Önce suyunuza ve azığınıza serin bir yer ayarlarsınız. En kötü biraz ot biçip yığın yapıp gölgesine yerleştirirsiniz. Örsünüzü indirir, çekicinizi yerine koyarsınız. Kırılmasın diye özen gösterdiğiniz masatları (uzun bileme taşı) belinizdeki kılıfa yerleştirirsiniz. Sağdan sola doğru biçecekseniz, tarlanın en solundan başlarsınız. Birinci kolu bitirdiğinizde kaslarınızdaki gerilmeyi hissedersiniz. Biçtiğiniz ilk tarla değilse elleriniz nasır bağlamıştır, acı dahi hissetmezsiniz.

Salladığınız tırpan görmediğiniz bir taşa çarptıysa sizi sinir eden bir ses çıkar. Önce taşa lanet edersiniz, sonra tırpanı masatlarsınız. Masadı keskin uçta bir aşağı bir yukarı kaydırırken, size dinlenme fırsatı verdiği için biraz önce lanet ettiğiniz taşa bakışınız değişir. Tarlanın yarısına geldiğinizde masatla düzeltemediğiniz yerleri çekiçle düzeltmeniz gerekebilir. Oturursunuz örsün üzerine ve çekiçle tırpanın keskin tarafını döversiniz. Peşi sıra bir masat daha atarsınız. O 5-10 dakika var ya... Tarlada geçireceğiniz en konforlu anlardandır.

Tekrar tırpan sallamaya başlarsınız. Yoruldukça tarlanın kalanına bakar bir ritim tutturursunuz: Hayda da hayda bitecek geçecek gidecek!

★★★

Sonunda tırpan işi biter. Siz de bitersiniz ama iş bitmez. Sırada tırmık vardır. At tırmığını bilir misiniz? İki büyük demir tekeri, tekerlerin arasında da onlarca toplayıcı demirden dişi vardır. Önüne at koşulunca kollarla dişler arasında düz bir alan oluşur ve siz de orada oturursunuz. Sağınızda bir kol, ayağınızın altında bir pedal vardır. Dişleri indirip kaldırmaya yarar.



At, yukarıdaki kavurucu güneşin de etkisiyle aheste aheste ilerler. Dişlerin arasında yeterince ot doldu mu pedala basarsınız, dişler yukarı kalkar. Otlar çizgi şeklinde yerde kalır. Sağınızdaki kolu sıkıca tutarak demirden dişleri sakince geri bırakırsınız. Bu böyle devam eder. Dişlerin arasında toplanan otları hep aynı hizada bırakırsınız. Tarla, adeta çizgili bir pijamaya benzer.

Bunları yaparken hasır bir şapkanız varsa gözleriniz, yüzünüz gölgedeyse iyisiniz. Kollarınızı koruyamazsınız ama... Yanar, kapkara olur. Hiçbir plaj bronzlaşması o tarladaki amele yanığı kadar koyu ve kalıcı olamaz. Bir yanda o demir dişlerin rahatsız edici sesi, bir yanda sıcak, bir yanda oturduğunuz metal oturağın verdiği acı ve tabi atın kokusu...

Perişansınızdır ve yoruldukça, baygınlık geldikçe tarlanın kalanına bakar bir ritim tutturursunuz: Hayda da hayda bitecek geçecek gidecek!

★★★

Durun bitmedi daha. Bu kez tırmıkla çizgiler halinde topladığınız otları bulun yapma zamanıdır. Dirgen en kolayıdır. Otlardan oluşan çizginin bir ucundan saplar bütün otları tarlanın ortasına doğru itersiniz. Biraz önce çizgili bir pijamaya benzeyen tarla, bu kez yuvarlak bulunlar sayesinde puantiyeli bir kumaşa benzer. Bir bulunu yaptıktan sonra tahta el tırmığıyla dirgenden kalan otları toplarsınız. Neticede o rızkınızdır, yerde kalmamalıdır. Tırmık da kolay görünür ama aslında zor iştir. Bir süre sonra kollarınız daha da ağrır. Avuçlarınızın içini hissetmezsiniz. Geride kalan bulunlara bakıp yine bir ritim tutturursunuz: Hayda da hayda bitecek geçecek gidecek!

★★★

Ünlü şarkıcı Tarkan’ın son şarkısı “geççek” üzerinden iktidar yanlılarının başlattığı sosyal medya lincini görünce aklıma o günler geldi.

“Bitecek geçecek gidecek” diye diye işi tamamladığım o büyük tarlaları düşündüm. O umut olmasa o işler de tarlalar da zor biterdi. Aç kalırdık.

Tarkan’ın dillendirdiği o umut ve yaşama sevinci olmasa da bu hayat çekilmez.

Tarkan’ın başına gelenle ilgili çok şey yazılabilir ama ben Tarkan’ı hedef yapanların düştüğü durumu çok güzel özetleyen bir Sovyet fıkrasını aktarmak isterim:

“Bir sarhoş, Kremlin’in dış duvarlarında yöneticiler aleyhine ‘kahrolsun’ ile başlayan ve bazı sıfatlarla devam eden sloganlar atıyormuş. İki KGB ajanı hemen koluna girmiş ve Stalin’in önüne götürmüşler:

‘Efendim yöneticiler aleyhine sloganlar atıyordu.’

Stalin sarhoşa sormuş: ‘Niye öyle diyordun?’

Sarhoş yanıt vermiş: ‘Efendim ben hiç isim zikretmedim ki... Savaşta olduğumuz Almanya’nın liderlerini kastediyordum.’

Ajanlardan sarhoşun hiç isim kullanmadığını teyit eden Stalin, dışarıdaki görevlilere KGB ajanlarının tutuklanması emrini vermiş: ‘Bu olumsuz sıfatları duyunca akıllarına ilk ben mi geliyorum?”