Pazar gazetelerini okurken üç habere takılıp kaldım.

İlki Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’le ilgili sözleriydi.

Biliyorsunuz, her fırsatını yakaladığında “kutuplaşma siyaseti” güden Erdoğan’ın, Tunç Soyer’in sözlerine ilk tepkisi şöyleydi: “Haddini bilmez, ahlaksız.”

Cumhurbaşkanı, bu konu üzerinden kutuplaştırma hedefine ulaşamamış, ya da hızını alamamış olacak ki ABD ziyareti öncesinde bir kez daha Soyer’i hedef aldı. Bu kez şöyle dedi:

“Bu adamın istikameti filan yok. Bu, pusulayı şaşırmış ve terbiyeden uzak. Tarihini hakaretle ifade etmeye çalışan bir insan, bir defa bu milletin bir evladı olamaz. 33 sene Osmanlı’yı idare eden bir Sultan Abdulhamid’e utanmadan, sıkılmadan, öyle yakıştırmalar yapılması asla kabul edilemez.”

Öncelikle şunun altını çizmeliyim: Burada Soyer’in sözleri çarpıtılmış.

Zira Soyer, “100 yıl önce ülkeyi yönetenler gaflet, dalalet ve hatta hıyanet içindeydi” derken Vahdettin, Damat Ferit ve Ali Kemal gibi Kurtuluş Savaşı’na karşı işgalcilerin yanında yer alan isimleri hedef almıştı. Erdoğan ise eleştirilerini ve ağır sözlerini 2. Abdulhamit’in hedef alındığı iddiasına dayandırmıştı.

★★★

Erdoğan’ın açıklamalarında en çok dikkatimi çeken bölüm ise “Ecdadımıza eğer layık olacaksak... “ ifadesiydi.

Bunun nedenini takıldığım ikinci ve üçüncü haberle anlatayım:

İkinci Haber: İYİ Parti lideri Meral Akşener gençlerle sohbet ediyormuş. Bir genç kıza “Fırsatını bulsan yurt dışına gider misin” diye sormuş. Aldığı cevap aynen şöyle olmuş:

“Giderim, koşa koşa giderim. Çünkü burada gerçekten değer gördüğümü hissetmiyorum. Buradan söylüyorum, yani ben koşa koşa giderim fırsatım olsa.”

Üçüncü haber: Milli Eğitim Bakanlığı istatistiklerine göre 5-17 yaş grubunda 1 milyon 201 bin çocuğun okul kaydı yok. Açık öğretim ve mesleki eğitimdekileri de katınca 3 milyon 340 bin öğrenci örgün eğitimde yok. Bir de mevsimlik işçi oldukları için henüz ders başı yapmayan çocuklar var.

★★★

Erdoğan’ın “Ecdada layık olma” kaygısı elbette önemli. Muhafazakâr sağ siyasette ecdat üzerinden kutuplaşma yaratmak her zaman işe yarar. Ancak öyle bir dönemden geçiyoruz ki ecdada layık olmaya çalışan iktidar, (ikinci ve üçüncü haberlerde gördüğünüz üzere) geleceğe umut olamadığı gibi, gençlere layık bir yönetim de ortaya koyamıyor.

Eğitimde ve istihdamda “fırsat eşitliği” tamamen ortadan kalkmış vaziyette.

Milyonlarca çocuk okula gidemiyor.

Zorluklarla okuyup diploma alan çocuklar ise torpil, siyasi görüş, mezhep, etnik köken gibi “gizli” gerekçelerle kamu binalarında yapılan mülakatlarda eleniyor.

Hal böyle olunca gençler geleceklerini ülke dışında aramaya çalışıyor, başka ülkelere gidebilme hayali kuruyor.

Bakmayın siz Erdoğan’ı “dünya lideri” gibi gösterip dış politikada “destan” yazan iktidar medyasına.

Son zamanlarda yurt dışına gidip yerleşmek isteyen Türklerin sayısı o kadar artmış ki ABD, Avrupa ülkeleri Türklere vize vermemek için her türlü zorluğu çıkarıyor. Bazı turizm şirketleri gidenlerin bir bölümü gruptan ayrılıp ABD’ye geçmeye çalıştığı için Meksika gibi ülkelere turlarını durdurmuş.

Ez cümle:

İktidar ecdada layık olmak istiyorsa önce ülkenin geleceğine, yani gençliğe umut olabilmelidir.

Bakın ilk seçimlerde göreceksiniz: Bir ülkede umut azalmışsa, gençliğin gelecek kaygıları ortaya çıkmışsa, o ülkede geçmişle övünüp durmak hiçbir iktidarı kurtarmaz.