Sizlere Cumartesi Anneleri’ni anlatmama gerek var mı?

Bu ülkenin bir “faili meçhul” ve “gözaltında kayıplar” gerçeği var.

12 Eylül darbecileri 300’den fazla insanı işkencede öldürmüştü.

90’lı yıllar 12 Eylül faşizmini aratmadı.

Polis, jandarma gibi kurumlara çöreklenen kendilerini devletin yerine koyan bazı gruplar, hukuk tanımadan gözaltına alınan onlarca insanı işkence ederek öldürdü ya da “kaybetti.” Cesetler, işkence edilmiş halde ormanlık alanlarda, saklı mezarlarda bulundu.

Susurluk kazası sonrasında ortaya çıkan kirli ilişkilerin üzerine gidilirken, bazı kayıpların asit kuyularına atıldığı ya da işkence evlerine gömüldüğü anlaşıldı.

İşte Cumartesi Anneleri o yıllarda kaybolan yakınlarını arayan acılı insanlardan oluşuyor.

1995 yılından bu yana her cumartesi Galatasaray Meydanı’nda toplandıkları için doğal bir süreçle “Cumartesi anneleri” ismini aldılar.

Engellendiler, polis şiddetine maruz kaldılar ama yılmadılar.

Kimi zaman da iktidar tarafından propaganda malzemesine dönüştürülmeye çalışıldılar.

AK Parti’nin ve Tayyip Erdoğan’ın “demokrat” takıldığı yıllarda bir ara baş tacı yapıldılar. 1980’de gözaltına alındıktan sonra kaybolan oğlu Cemil Kırbayır’ı 100 yaşına kadar arayan Berfo Ana, birdenbire iktidar tarafından el üstünde tutulmaya başlandı.

Erdoğan, 5 Şubat 2011’de Dolmabahçe Ofisi’nde Cumartesi Anneleri’ni kabul ederek, başta Berfo Ana olmak üzere bütün acılı annelere sorunu çözeceğine dair söz verdi.

Bununla da yetinmedi TBMM’de İnsan Hakları İnceleme Komisyonu altında özel bir komisyon kurulmasına ve rapor hazırlanmasına önayak oldu.

Ne yazık ki “demokrat” görünmeye ihtiyaç kalmayınca, Cumartesi Anneleri yeniden düşman ilan edildi.

Eylemde 700. hafta olduğunda yıl 2018’di ve AK Parti iktidarı artık “demokrat” görünmek yerine sert bir “güvenlikçi” döneme geçmişti.

Artık yasaklar havada uçuşuyor, temel özgürlüklerin önüne set çekiliyordu.

Haliyle 700. hafta eylemi İçişleri Bakanı’nın talimatıyla yasaklandı. Anneler 699. haftada olduğu gibi oturma eylemini yapmakta ısrar edince de polis şiddetine maruz kaldılar.

Devlet, her zamanki gibi bununla da yetinmedi ve eyleme katılan 46 kişiye Toplu Gösteri ve Yürüyüş Yasası’na muhalefet etmekten dava açtı.

İşte Cumartesi Anneleri’ne yönelik o davanın duruşması önceki gün Çağlayan Adliyesi’ndeydi. Bir grup insan da annelere destek için Çağlayan Adliyesi’ndeydi.

Bekleyiş sürerken bir polis şu duyuruyu yaptı:

“Dikkat dikkat!

Çağlayan Adliyesi önünde toplanan gruba sesleniyorum. Yapmak istediğiniz basın açıklaması Kağıthane Kaymakamlığı tarafından yasaklanmıştır. Derhal dağılın. Dağılmadığınız takdirde, müdahale edilecektir.”

Ardından müdahale başladı. İnsanlar tek tek kelepçelenerek otobüse alındı.

Bu sırada dar pantolonu, beyaz Puma marka kapüşonlu kıyafetli (sweatshirt), değişik saç kesimiyle Hollwood dizilerindeki karakterleri andıran bir polis, gözaltına almak için Sol Parti yöneticisi Alper Taş’a yöneldi.

O andan itibaren o “Hollywood starı” görüntüsünün altından, son derece kaba, orantısız güç kullanmaya meyilli, hukuku pek de takmayan ve hatta İran’da sokakta saçı görünen kadınlara müdahale eden bir “Besiç Milisi”ni andıran biri çıkıverdi.

Görüntüleri izlerken “İşte bu” dedim.

AK Parti’nin 20 yıllık iktidarının özeti aynen bu!

İşine geldiğinde demokrat geçinen (ve o günlerde Cumartesi Anneleri’ni baş tacı yapan), ihtiyacı kalmayınca da “yasak kardeşim” havasına giren bir iktidar:

Polisi, görüntüde son derece modern, hatta görüntüde Hollywood starı, gerçekte ise İran’ın Besic Milisi!

Siyasetçisi ise Taşkent’teki görüntüde “Şangay Beşlisi”, New York’taki gerçekte ise İsrail/ABD/Batı hayranı...