Her zaman söylerim.

Bu ülkede yaşamın en büyük güvencesi kadınlardır.

Cesaretin, mertliğin ve umudun kaynağıdır kadınlar.

Bütün yakın tarih anlatılarından biliyorsunuzdur: Yurt tuttuğumuz bu topraklara göz koyanlar karşılarında hep cesur kadınları bulmuştur.

Şerife Bacı, Halide Onbaşı, Halime Çavuş, Nezahat Onbaşı, Çete Emir Ayşe, Kara Fatma ve Nene Hatun gibi onlarca kadın kahramanımız vardır.

En temel haklarını elde etmek, Nazım Hikmet’in tarifiyle “soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelen” olmamak için yaşam boyu mücadele eder kadınlar: Evde, tarlada, fabrikada, akademide, sivil toplum kuruluşlarında, siyasette...

Hazıra konmazlar. Ekmeklerini taştan çıkarırlar. Emekleriyle yaşamı yeniden üretirler.

Sahip oldukları haklar, özgürlükler o yüzden kıymetlidir ve vazgeçilmezdir kadınlar için.

Kolay kolay vazgeçmezler, cesurca hak gaspçılarının karşısına dikilirler.

Bu yüzden de zaman zaman hedef olurlar.

★★★

Yaşadığımız zor zamanlarda da kadınlar hep ön planda hep hedefte.

Gazeteci Müyesser Yıldız mesela...

Tanıyabileceğiniz en yurtsever insanlardandır Müyesser Abla. Bu yüzden Ergenekon-Balyoz kumpasları sırasında hedef oldu, tutuklandı, cezaevinde yattı. Yetmedi bu hükümetin hedefi oldu. Askeri casusluk gibi absürt bir suçlamayla bir kez daha tutuklandı. Mühim koltuklarda oturan, oradan aldıkları güçle yüksek perdeden konuşan bayların ve başına gelenlerin inadına hep dimdik durdu, korkmadı, doğruları söylemekten vazgeçmedi.

Mücella Yapıcı mesela...

Ömrü hak mücadelesiyle geçmiş. Sadece insanların değil, doğanın, çiçeklerin böceklerin, hayvanların haklarını da savunmuş. Hep onuruyla çalışmış. Gezi Parkı’na dayanan dozerlerin karşısına dikilmiş.  AK Partili hâkimin kendisine uygun gördüğü 18 yıllık hapis cezasını dahi “8 çocuğun ölümünün yanında benim 18 yıl yatmamın ne anlamı var” sözleriyle karşılayacak kadar vakurdu. O yaşında cezaevinin yolunu tuttu.

Gazeteci Çiğdem Mater mesela...

Kadın ve çevre sorunları söz konusu olduğunda hep ön plandaydı. Gezi Davası’nda ilk gözaltı furyasında listedeydi. Son duruşmada tutuklanma ihtimalini bile bile yurtdışından geldi ve kaçma şüphesiyle tutuklandı. İstese bir Avrupa ülkesinde siyasi sığınmacı olur elini kolunu sallayarak gezerdi, o cezaevine girip “mücadeleye devam” dedi.

Yer darlığı nedeniyle isimlerini anamadığım hak mücadelesi verirken mağdur edilen bütün kadınlardan af diliyorum.

(Eminim HDP’li okuyucularım da “HDP’li kadınları niye yazmıyorsunuz” diye sormuşlardır şimdi. Devlet politikası gereği, PKK’yla ilişkilendirildikleri ve “öcü” gibi gösterildiklerinden temel hakları dahi konuşulamayan HDP’li kadınları sıralasam sayfa yetmez. Hepsi adına Aysel Tuğluk’un 1 dakika öncesini hatırlayamadığı halde hala cezaevinde tutulduğunu hatırlatmam yeterli olur sanırım.)

★★★

En son “Sessiz İstila” isimli kısa filmin yapımcısı genç kadın gazeteci Hande Karacasu göz altına alındı. Karacasu, göçmenlerle ilgili bir gelecek simülasyonu yaptığı ve büyük önder Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’nden bir bölümle bitirdiği film yüzünden polis nezaretinde karakola götürüldü ve ifade verdi.

Göçmen sorununu eline yüzüne bulaştırmış iktidarın, hayal ürünü bir senaryo içeren bir kısa filmden ve yapımcısı genç kadından, kendisini polis nezaretinde göz altına aldıracak kadar korkması anlaşılır bir durum aslında.

“Ensar, ensar” diye diye ülkeye bu kadar mülteciyi doldurdular ve kontrolü kaybettiler.

Ülke o kadar ucuzladı, giriş o kadar kolaylaştı ki büyük kentlerimizde dolaşan, parklarda/sahillerde piknik yapan, turistik alanlarda kalabalıklar halinde dolaşan yabancılar mülteci mi turist mi anlayan beri gelsin.

Mülteci emeğinin sudan ucuz olması ve Türkiye’deki işçi sınıfının yıllarca mücadele ederek elde ettiği haklardan mahrum çalıştırılması, ülkedeki fabrikalarda, atölyelerde çalışma barışını da bozmaya başladı.

Büyük kentlerde yabancıların kümeleştiği gettolar tehlike saçmaya, toplumsal barışı tehdit etmeye başladı.

Bu keşmekeşin bir “yabancı düşmanlığı” yaratması kaçınılmaz bir sondu ve yavaş yavaş nüvelerini görmeye başladık.

Bu sorunların üstüne yatan, meselenin beka sorununa dönüştüğünü görmezden gelen iktidarın, hıncını bu tehlikelere dikkat çekmeye çalışanlardan çıkarmak istemesi gerçekten acınası bir durum!

★★★

İsmini sıraladığım kadınlar o kadar farklı alanlarda o kadar farklı görüşte insanlar ki “benim ismimi şununla nasıl aynı listede sıralarsın” diye tepki gösterirlerse şaşırmam.

İsteseler de istemeseler de hepsinin ortak bir yanı var:

Kendi fikirleriyle, kendi yöntemleriyle bu iktidarın yarattığı büyük sorunlardan birinin karşısına dikildiler. Seslerini çıkardılar ve irili ufaklı bedeller ödediler.

Siyasi fikirleri ne olursa olsun, yanlışa dikkat çeken, doğrusu için mücadele eden kadınlara ve özgürlük mücadelelerine çok şey borçluyuz.

Bu ülkenin geleceğindeki güzel günlerde, onlara bedel ödetenlerden daha çok izleri/emekleri olacağından şüpheniz olmasın.