Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi tartışılırken, en sakıncalı yanının bu kadar çok yetkisi olan bir Cumhurbaşkanı’nın “siyasi partiye üye/yönetici olması” olacağını yazıp söylemiştim. Ne yazık ki haklı çıktım.

Recep Tayyip Erdoğan, yeni sistemin ilk Cumhurbaşkanı olarak AK Parti Genel Başkanı sıfatını korudu ve ne yazık ki “AK Parti Genel Başkanı” şapkasıyla “Cumhurbaşkanı” şapkasını sürekli karıştırdı, karıştırmaya da devam ediyor.

Erdoğan’ın şapkalarını karıştırma durumu sadece kürsüden muhalefet partilerini hedef tahtasına koymasıyla, o partilerin seçmenlerini incitmesiyle gerçekleşmiyor, aynı zamanda farklı partilerin seçmenlerini cezalandıran icraatlarıyla da karşımıza çıkıyor.

★★★

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 23 Aralık 2021 günü AK Parti Yerel Yönetimler Başkanlığı’nca Ankara/Kızılcahamam’da düzenlenen “Belediye Başkanları İstişare ve Değerlendirme Toplantısı”na katılmış ve “Hiçbir ayrım yapmadan hizmet eden, eser üreten, yatırım yapan her belediyeyi destekledik, destekliyoruz” dedi.

Bu toplantıya ve taahhüde ilişkin çok şey söylenebilir ama biz öncelikle şu iki unsura dikkat çekmek zorundayız:

- Bir ülkenin Cumhurbaşkanının, (her belediye aynı zamanda bir kamu kurumu, her belediye başkanı halkın oylarıyla seçilmiş bir kamu görevlisi olmasına karşın) sadece bir partinin belediye başkanlarıyla bir araya gelmesi zaten tuhaf bir durum.

- “Her belediyeyi destekledik, destekliyoruz” sözü geçerliyse Cumhurbaşkanı belediyeler arasında “iktidar” ya da “muhalefet” belediyesi diye ayrımcılık yapmaz.

★★★

Biliyorsunuz, 11 Büyükşehir Belediyesi de dahil, bir çok muhalefet belediyesi var ve 40 milyon kişi (ülke nüfusunun yarısı) muhalefet partilerine mensup insanların “Başkan” olduğu kentlerde yaşıyor.

Bu belediyeler, zaten yurt içinde kaynak bulmakta zorlanıyorlar. Kamu bankaları bu belediyelere kredi vermediği gibi bu belediyelerin dışarıdan bulduğu kredileri dahi eski alacaklarına karşı yandaş müteahhitlere aktarabiliyor.

Bu da yetmiyormuş gibi ülkeyi yönetenler bu belediyelerin büyük projelerine geçit vermiyor.

Ankara Büyükşehir Belediyesi, finansmanını bulduğu halde Hazine ve Maliye Bakanlığı zamanında onaylamadığı için Başkent’e yeni belediye otobüsleri kazandırmak için bir yıla yakın beklemişti.

Cumhurbaşkanı’nın açıkladığı yeni yatırım programı da gösterdi ki büyük kentlerin büyük bütçeli ve önemli projeleri onaylanmamış.

CHP’nin yerel yönetimlerden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Seyit Torun’dan onaylanmamış projelerle ilgili bilgi aldım. İstanbul ve Adana’nın metro, İzmir’in deprem hasarlı binaların iyileştirilmesi ve Muğla’nın içme suyu projeleri için bulunan dış finansman onaylanmamış.

★★★

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, Erdoğan’ın projeyi onaylamamasının, yapılamayacak metro hattını kullanması muhtemel milyonlarca insanı olumsuz etkileyeceğine dikkat çekti.

Adana Belediye Başkanı Zeydan Karalar, “Niye onaylamadığını bilmiyoruz. Bu benim değil, bütün Adana’nın ve Adanalıların meselesi” diye tepki gösterdi. Gerçekten de bir imzanın eksikliği, on binlerce Adanalının toplu taşım hakkını elinden almaya yetiyor.

Muğla Büyükşehir Belediyesi, bu kuraklık ve küresel ısınma çağında içme suyu kaçaklarını engelleyecek, Muğla halkına daha sağlıklı içme suyu sunmasını sağlayacak projeyi ertelemek zorunda kalacak. Bu da yüzbinlerce Muğlalıya susuzluk olarak dönecek. Benzer bir sorun yakında Ankara’da gündeme gelecek, Dikimevi-Natoyolu metro hattı konusunda da yaşanabilir.

★★★

Erdoğan ve kurmayları, muhalif belediyelerin bu yolla başarısız kılınmasını Erdoğan ve AK Parti için “politik bir amaç” olarak görebilir. Ancak halkın ihtiyaçlarını karşılamasına dönük projelerin, politik amaçlar doğrultusunda engellenmesi, bir ülkeyi yönetme sorumluluğuyla bağdaşmaz.

Recep Tayyip Erdoğan, cumhurun tamamını kucaklamak istiyorsa “Cumhurbaşkanı” ve “AK Parti Genel Başkanı” şapkalarını karıştırmamalı, belediyeleri “iktidar” ya da “muhalefet” diye ayrıştırmamalı.

Başta da yazdığım gibi Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin en önemli defolarından biri Cumhurbaşkanı’nın elindeki devasa güç ve yetkiyle “partili” olmasıdır.

Bir cumhurbaşkanı sadece kendi seçmenini ya da mahallesini ihya ederse, ülkenin geri kalanı ötekileştirip ayrımcı davranırsa, o ülkenin demokrasisi belini doğrultamaz.

Bu yanlışın bedelini sadece muhalefet partileri ve o partilere oy verenler değil bütün ülke öder!