Eskiden büyük bir coşkuyla söylediğimiz “Ankara” diye bir marş vardı. Halil Bedii Yönetken’in bestelediği bu marşın sözlerini Aka Gündüz yazmış. Aka Gündüz (1886-1958) milletvekilliği de yapmış asker kökenli bir edip ve gazetecidir. Sözleri şöyleydi: Ankara, Ankara güzel Ankara / Seni görmek ister her bahtı kara / Senden yardım umar her düşen dara/ Yetersin onlara güzel Ankara... Burcuna göz diken dik başlar insin/Türk gücü orada her zoru yensin/Yoktan var edilmiş ilk şehir sensin/Var olsun toprağın, taşın Ankara. AKP’nin Türkiye Cumhuriyeti’nin Başkenti’ni parça parça İstanbul’a taşıma ziyankârlığını düşünürken, nedense aklıma bu marş takıldı. Kahvaltı masasında, eşimin yardımıyla marşın sözlerini hatırladım. Birlikte söylemeye başladık. Marş bitince bir iktisatçı olarak bu sözleri yorumlamaya karar verim.  Aka Gündüz’e göre, Türkiye’de “dara düşen” her “bahtı kara” Ankara’yı görmek istiyordu.  Ankara’ gidiyor ve derdine çare arıyordu. “Yeterli” (parasal ve yasal güce sahip) Ankara da onları kurtarıyordu.

ANKARA EKSPRESİ

Uçak yolculuğu bu kadar kolaylaşmadan önce “bahtları pek de kara olmayan” ama yine de dara düşen İstanbullu iş adamları Ankara’ya trenle giderdi. Her akşam Haydarpaşa Garı’ndan saat 19.00 civarında tamamı yataklı vagonlardan kurulu “vagon restoranlı” bir tren kalkardı. Sabah saat 08.00 sularında Ankara’ya varan bu katarın adı “Ankara Ekspresi” idi. Bu trenin yolcularının murafaaya giden avukatlar veya dardan kurtulmaya çalışan iş adamlarıydı. Bunun için yüksek bir bürokratla, yetmezse araya koydukları bir mebus aracılığıyla ilgili bakanla görüşmek emelindeydiler. Henüz garibanlığı üstünden atamamış taşralı iş adamlarının gayesi de kara bahtlarını, ak’a (AK partiye değil, çünkü o zaman AKP yoktu) çevirecek bir ihale kapmaktı. TC, “merkeziyetçi” bir zihniyetle örgütlenmiş ve yasalar da ona göre yazılmıştı. Bütün yetkiler ve vergiler Ankara’da toplanmıştı. Ankara’ya sadece “devlet eliyle zengin olmak” isteyenler değil, belediye başkanları ve diğer dertli yerel yöneticiler de gider, büyüklerinden yardım umardı. Anlaşılıyor ki; gazeteci Aka Gündüz bu süreci gözlemleyerek Ankara marşının sözlerini yazmıştı. Pek bir şey değişmemiş değil mi?

ZENGİNLİĞİN KAYNAĞI

Milli Gelir, katma değerler toplamıdır. Amortisman hariç, net katma değer, kâr, kira, faiz ve ücretten oluşur. Katma değerin “yaratılmasında” emeğin payı, (kişiler ister bir işverene bağlı ister kendi hesabına çalışsın) sermaye birikimi düşük ülkelerde yüzde 90 dolayındadır. Ancak katma değerin “bölüşümünde” bu pay yüzde 75’e kadar düşer. Üstelik ücret gelirleri de eşitsiz dağılır. Buna karşılık kârın payı artar. Ne var ki; bu kârın çoğu, kapitalist teorinin tanımladığı “örgütleme, inovasyon ve girişim” becerisinin karşılığı değildir. Kârın önemli kısmı devletin yarattığı rantlardan (verdiği lisanslar, teşvikler veya kısıtlamalardan) oluşur. Aka Gündüz, “yetersin” onlara derken, muhtemelen Ankara’nın yeterliliğinin buradan kaynaklandığının bilincinde değildi. Ankara yolcuları da birer “rant avcısıydı”. Hamdolsun, AKP sayesinde rant avcıları Ankara’ya girme zahmetinden kurtuldu. Rant dağıtım merkezi İstanbul’a taşındı.

Son söz: Rant dağıtan, ranttan pay alır.