Kalu beladan beri Türkiye’nin döviz gelirleri, döviz giderlerini karşılayamaz. Yerli ve yabancı ortodoks iktisatçılar (aslında hepimiz iktisadın ortodoks mezhebine mensubuz) buna “cari-işlemler-açığı” adını vermiştir. Çünkü “Ödemeler Dengesi” tablosunda görünen sebep budur. Cari açığa “tasarruf açığı” olarak da bakılır. Çünkü cari açığı finanse etmek için dış borç almak, özdeşlik gereği yabancılardan “tasarruf ithal etmek”tir. Bunun kök sebebi de o ülke halkının, yatırımları finanse edecek kadar tasarruf yapmamasıdır, denildi duruldu. Baştan sona kadar bir yanlışlar dizisi olan bu mantıksal açıklama “parasal altın” ithalatının “cari işlem” sayılmaması gerektiği anlaşılınca çökmüştü. Ama ortodoks kafa bunu kabullenemedi. Şimdi daha iyi anlıyoruz ki; cari açığın önemli bir sebebi de, “çift paralı” ülkelerde bireylerin birikimlerini değerlendirecek güvenli alet olmamasıdır. Yani eksik değil, fazla tasarruf “cari açık” (döviz açığı diye okuyun) yaratmaktadır.

İKTİSADİ KARARLARIN GAYRİ-İKTİSADİLİĞİ

Ekonominin iki büyük yapısal çelişkisi vardır. Birincisi “kısa vade-uzun vade” ikincisi “birey çıkarı-toplum çıkarı” çelişkileridir. Bu iki çelişkinin kaynağı ise tektir. O da toplumu meydana getiren “bireyin” fâni (sonlu ömürlü), “toplumun/milletin” ise baki (sonsuz ömürlü) olmasıdır. Sonlu ömürlü birey, eline geçecek “çıkarın/faydanın” en kısa zamanda maksimize olmasını ister. Bireylerden oluşan ama bireylerin toplamından ibaret olmayan “toplum/millet” ise faydanın “uzun vadede en çok kişiye” yarar sağlayacak şekilde maksimize edilmesini talep eder. Toplumu yöneten hükümetin (hükümdarın) “uzun vadede en çok kişinin” çıkarını maksimize edecek iktisadi kararlar alması beklenir. Ama “toplum/millet” sanıldığı gibi “bütün” değildir. O da alt toplumlardan (siyasi veya etnik kamplardan) kuruludur. Alt toplumlar da daha küçük alt topluluklardan (tarikatlar, cemaatlar) ve en sonunda bireylerden müteşekkildir. Bu şartlar altında hükümetler, siyasi tercihleri bir yana bırakırsak, uzun vadede en çok kişinin yararını maksimize edecek olanları değil, seçmen tabanını memnun ederek kendi iktidarının ömrünü maksimize edecek iktisadi kararlar alır.

DOLDURDUKÇA BOŞALIYOR

Türkiye, bir yandan %6-7 faiz vererek dışarıdan dolarla borçlanıyor, diğer taraftan bu yüksek “götürülü” dolarlarla sıfır “getirili” bitcoingillerden ithal ediyor. Bitcoingiller gibi “hava-cıva” veya altın gibi “ağır-katı” nesneleri ithal etmenin, ülke ekonomisine yani topluma hiçbir yararı yoktur. Bunlar, ne ilaçtır, alınca hastayı iyileştirir; ne bir gıda maddesidir, tüketilince karın doyurur; ne ara malıdır, işleyince ürüne dönüşür; ne de yatırım malıdır, kullandıkça üretimi artırır. Dolayısıyla, toplum için dolar borçlanıp, borç dolarla bu yararsız nesnelerden ithal etmek kadar “aptalca” bir şey olamaz. Ama birey için, aynı şey söylenemez. Bireyler, birikimlerini korumak veya zahmetsiz zengin olmak için bunlardan alabilir. Böyle yapmakla akıllı davranmış olabilirler. Ancak bilelim ki; bitcoingil veya altın stokları ülkede durdukça dış borçlu Türkiye ekonomisi zarar etmeye devam edecektir.

Son söz: Sağlam para yoksa, cari açık biter, döviz açığı bitmez.