Yazıya başlamadan, benim ilahiyat veya diyanetle bilimsel bir merak dışında bir ilgim olmadığını net bir şekilde ortaya koyayım. Yani “genel kabul görmüş” tanıma göre ben bir dinsizim. Bildiğim kadarıyla tarikat, Arapçada yol anlamına gelen “tarik” kelimesinin çoğuludur. Benim tanrıya yaklaşmak için izlediğim yol yani tek kişilik tarikatımın adı “laiklik”tir. Tüm dinlere, özellikle de mensubu olduğum ulusun benimsediği İslam’a, içten değil, dışından yaklaşıyorum. Çünkü bir şeyin içinde kalarak onu kavrayamayacağıma inanıyorum. Bir nesneyi 360 derece gözlemlemek, ancak ona dışarıdan bakmakla olur. Bu yüzden din bilimi kapsamaz, ama bilim dini kapsar. Sosyal bilimlerle meşgul olan herkesin dinle ilgilenmesi şarttır. Yoksa “sosyal gözlemleri” eksik kalır. Dinsel mesajları (ayetleri, hadisleri, sünneti ve içtihadı) iyi niyet kuralına göre ele alıyorum. Bunları irdelerken, içinde mutlaka olumlu bir unsur vardır, onu bulman gerekir diye kendime baskı uyguluyorum. Pek tabii ne kadar zorlasam da bazılarında o yararlı molekülü bulamıyorum. O zaman bunların uyduruk olduğuna veya yanlış tercüme edildiğine hükmediyorum. Yahut da ben anlamadım diyorum.

İSLAM

İlahiyatçılara göre “İslam”ın iki anlamı vardır. Birincisi, kulun kendi iradesini Allah’ın (onun yeryüzündeki temsilcisine diye okuyun) iradesine “teslim” etmesi demektir. İkinci anlamı ise sulh yani barıştır. Arapça bilmeyen bana göre, Arapça bilen ulemanın İslam kelimesine bu iki anlamı yüklemesi bir siyasi çarpıtmadır. Bildiğim kadarıyla sulh, “s,l,h”, İslam ise “s,l,m”den gelen iki ayrı sözcüktür. Teslim ise “s,l,m” kökünden gelir ama İslam, teslimden türememiştir. İslam ile aynı kökten gelen ve onun anlamını açıklayan diğer kelime “selim” bir diğeri de “salim”dir. Tababette, selime “iyi huylu” deniyor. İngilizcesi “benign”dir. Zıttı ise “habis” yani “kötü huylu”dur. İngilizcesi “malign”dir. Müslüman, İslam’ı içselleştiren kişidir. Yani selimdir, salimdir, iyi huyludur. Kimseye bilerek zarar vermez. Öyleyse, İslam’ın yaygın olarak kabul gördüğü olduğu mekân/yurt/ülke anlamına gelen “Dar’ül İslam” da selim bireylerden kurulu bir millet yaşar. Burada harp yoktur. Bir ülkenin “Dar’ül İslam” olarak anılmasında halkın dininin ne olduğu önemli değildir. Salim bir hayat tarzı varsa orası “Dar’ül İslam”dır. Eğer ülke böyle bir yer değilse, dini İslam da olsa orası “Dar’ül Harp”tir.

CİHAT

ABD’nin kışkırtması üzerine, Rusya’nın Ukrayna’yı işgale kalkmasından sonra harp denen eylemin ne kadar gayri iktisadi bir şey olduğunu herkese kanıtlarıyla anlatmak istiyorum. Harp, iktisadi amaçla yapılmaz. Harpleri, toplumların ve onun önderlerinin şişkin “ego”ları çıkartır. Günümüz dünyanın “1 Numaralı” savaş çıkartıcısı ABD’dir. ABD, kazansın, kaybetsin girdiği her harpte zarar etmiştir. Dünyanın “Dar’ül İslam” olması için insanlar, evleviyetle yaşadıkları ülkede bunu gerçekleştirmek için ceht etmelidir. Cihadın amacı, selamete kavuşmaktır. Buna “iç harp” çıkartarak veya komşu ülkelere “bir gece ansızın saldırarak” ulaşılamaz. Başkalarına zarar vermeyin, onlara karşı selim olun ki; onlar da size selim olsunlar anlamına gelen bir öğüdü, dininizi başka milletlerle harple darp ile kabul ettirin diye anlamak yaman bir çelişkidir doğrusu.

Son söz: En büyük cihat, nefse hakimiyettir.