Önce genel bir giriş yapacağım. 60 yıldır dünya ve ülke ekonomisini, iş idarecisi, yönetim danışmanı, işletme ekonomisi hocası ve ekonomi yorumcusu olarak “içeriden” izleme fırsatı buldum. Daha öncesini de büyüklerimden dinlediklerimle ve pek tabii okuyarak öğrenebildiğim kadar öğrendim. Bu söylediklerim benim gözlemlerimden çıkardığım “sebep-sonuç” ilişkilerinin doğru olduğunu kanıtlamaz. Aşağıda yazılanları belli bir yanılma payını hesaba katarak okuyun. İlk söyleyeceğim şudur: Son 20 yılda Türkiye ekonomisi, “orta” bir gelişme göstermiştir. Eğer Suriye’ye sataşmamış olsaydık, bugün daha iyi bir noktada olurduk. Başta Çin olmak üzere Pasifik ülkeleri ortalamanın üstünde başarılıdır. ABD, Vietnam’da mağlup olup Güney Doğu Asya’dan çekilince, onlar da “Çin modeli” ile serpildi. Afrika’da çok düşük seviyeden başlayan, yani “baz etkisiyle” bizden yüksek hızda büyüyen ülkeler ortaya çıktı. Eski Sovyet Cumhuriyetleri ve Rusya’nın uyduları da bu dönemde doğal kaynaklarını satıp, dışa açılarak iyi gelişme gösterdi. Avrupa ve Amerika izafi olarak geriledi. Ancak yüksek sermaye birikimi ve kültürel üstünlükleri sayesinde Batı (Japonya ve Güney Kore dahil) halen yer kürenin en cazip yaşam alanı olmayı sürdürüyor. Suriye, Irak, Libya, Yemen ve Afganistan dış kaynaklı “iç savaş” yüzünden perişan oldu. Onlar bu dönemin en talihsiz ülkeleri arasında ilk sıraya yerleştiler.

BİR GECE ANSIZIN GELEBİLİRİZ

Cumhuriyet tarihinde kesintisiz en uzun süre başta kalan siyasetçi R.T. Erdoğan’ın iktidardan inmesi muhtemel bir seçime gidiyoruz. Muhalefet cephesinin özellikle Atatürkçülüğü öne çıkartan kesiminde, son belediye seçimlerindeki yenilgisini unutmayan Erdoğan’ın bu sefer işi yine “atı alan Üsküdar’ı geçti”ye getireceği endişesi var. Bundan daha vahimi, seçimleri karambole getirmek için Yunanistan’a savaş açabileceğini düşünenlere rastlıyorum. Seçimin dürüst yapılmayacağı endişesine bir miktar hak versem de Başkan Erdoğan’ın Yunanistan’a karşı bir askeri harekata girişeceğine ihtimal vermiyorum. “Bir gece ansızın gelebiliriz” çıkışını ise iç tüketim için yaptığı kanısındayım. Yunanistan’ın, arkasına ABD ve AB’yi alarak yaptığı askeri şovlar “taarruz” değil “savunma” amaçlıdır. Yunanistan, Türkiye’ye saldıracak kadar çılgın olamaz. Aksini düşünen varsa açıkça söylesin. Hele gelsinler, onları yine denize dökeriz demek bize yakışmamaktadır. Tarihi düz okuyalım. Biz Yunanistan’dan değil, Yunanlar, Türklerden bağımsızlığını kazanmıştır.

ERDOĞAN’I SIKIŞTIRMAK İÇİN ATEŞLE OYNAMAK

Hadi durma! Adaları geri almak için saldır; saldırmayacaksan öyle bir gece ansızın gelebiliriz diye blöf yapma” diye AKP’yi tahrik etmenin ülke yararına bir muhalefet taktiği olduğu fikrinde değilim. Hele hele bu kampanyaya, medyada halka savaş öğütleyen emekli karacı-havacı-denizci paşalarımızın katılmasını son derece tehlikeli buluyorum. Şaka derken, kaka olabilir. Ukrayna savaşının kontrolden çıkma sinyalleri verdiği son derece hassas bir ortamda, ekonominin canına okuyarak halkı daha beter yoksulluk içine itmek istenmiyorsa, “sivil paşaların” da cengaverlik propagandası yapmaktan kaçınması şarttır. Herkes yay gibi gergin. Olmadık sebeple insanlar birbirine giriyor. Milletin asabı ve morali bozuk. Dış finansman dengesi adeta sırat köprüsünden geçiyor. Cambazı ipten düşüreceğiz diye direkleri sallamanın alemi yok. Unutulmasın, enkazın altında zenginler değil, yoksullar kalır.

Son söz: Ödünsüz barış olmaz.