Enflasyon 2021’in Kasım ayına kadar hafif yükselen bir trend izlemekle birlikte, resmi ölçümlere göre %21’i geçmemişti. Ne olduysa oldu, Kasım’dan itibaren hızla yükselmeye başladı. Aralık 2021’de %36, Ocak 2022’de %49, Şubat’ta %54, Mart’ta %61, Nisan’da %71 oldu. Peki ne oldu da böyle anormal bir yükseliş başladı? İktisatçılarımıza göre bunun sebebi Merkez Bankası’nın Eylül 2021’de %19 olan faizi, Ekim’de %18’e, Kasım’da %16’ya ve nihayet Aralık 2021’de %14’e indirmesidir. Bu iki sayı serisi birlikte okunup bir “sebep-sonuç” ilgileşimi çıkarılmak istenirse kurulacak tek mantıki cümle “faiz inince enflasyon çıkar”dan başka bir şey olamaz. Bu da AKP’nin “faiz sebep, enflasyon sonuçtur; faizler inerse, enflasyon da iner” önermesinin tam tersidir. Kural olarak, “tek para birimli” ülkelerde faizin yükseltilmesi ekonomiyi soğutarak enflasyonu geriletir. Burada kullanılan “soğutma” deyimin, yaşamdaki karşılığı özellikle inşaat gibi “düşük getirili yatırımlardan” kısmen vazgeçilmesidir. Bunun sonucunda talep daralır, sektörel kapasiteler tam kullanılamaz, işsizlik artar. GSYH artışı yavaşlar hatta durur. Bu fakirleşme “enflasyonla mücadelenin bedelini” ödemektir.

ARZI KIT DÖVİZİN FİYAT ARTIŞI DURMAZ

Başta Türkiye’de “genetik/yapısal” bir “tasarruf açığı” olduğu kabulünden kalkan  iktisatçılar olmak üzere, laik veya dindar, cumhur ve millet ittifakına taraftar halkımız, ekonomi çarklarının “dış borçsuz” (cari açıksız diye okuyun) dönemeyeceğine inanmıştır. İnandığı için de “dış-borç-kolik” olmuştur. Bu iptiladan kurtulmayı denemek bile istememektedir. İktisatçıların, “cari açıktan kurtulma, stratejik hedef olmalıdır” cümlesini duymaya bile tahammülü yoktur. Hemen “n’ayır!, n’olamaz!” diye bağırmaya başlarlar. Onlara göre doğru yol “akıllı dış borçlanmayla, cari açığı ilanihaye sürdürmektir.” Borç almak kolay olmadığı için, ülkemizde döviz hep kıt olmuştur. Kıt olan malın fiyatının artması kadar, iktisata uygun bir şey yoktur. Türkiye ekonomisinin değişmez gerçeği, döviz fiyatının neredeyse asırlardır sürekli arttığı ve artmaya devam edeceğidir. Döviz fiyatı arttığı sürece de TL cinsinden fiyatlar da artmaya devam edecektir. Yaşanan enflasyonun (fiyatlar genel düzeyinin artmasının) “kök sebebi” budur.

STANLEY FISCHER’İN KUR ÇIPASI

1994’de iktisat profesörü Tansu Çiller başbakan, “Baba” Süleyman Demirel cumhurbaşkanıydı. Enflasyon %124’e kadar çıktı. Fahiş faizler verilerek bir miktar geriletildi. 1999’un sonunda DSP’li (bir tür CHP) Bülent Ecevit başbakan, Ahmet Necdet Sezer cumhurbaşkanıyken Türkiye ekonomisi duvara toslamıştı. Enflasyon %69’du. Daha kötüsü bermutat döviz bitmişti. IMF’den yardım istendi. O tarihlerde “devalüasyon-enflasyon” sarmalına paçayı kaptıran “çift paralı” ülkelerde enflasyonu “kur çıpası” ile düşürme modelini icat eden Stanley Fischer IMF ikinci başkanıydı. Türkiye için de aynı modeli önerdi. O model bir faciayla sonuçlandı. Fischer 22 Şubat 2001’de tekrar geldi. Çıpanın ipini kesti. IMF kendi hatasını tamir için tekrar para verdi. Ama bu sefer Kemal Derviş’in de uygulamanın başına geçmesi şartını koştu. Döviz gelince 2000’de %69’a çıkan enflasyon, 2002’de %30’a indi. AKP mirasa kondu. 2002-2009 arasında MB faizi indirmeye ama döviz de akmaya devam etti. Enflasyon aynı dönemde %30’lardan %6’ya geriledi.

Son söz: Dolarlar gelmeden, enflasyon inmez.