Dünya çapında ünlü yönetmen Nuri Bilge Ceylan, yıllar önce Türkiye’yi “güzel ve yalnız ülkem” diye tanımlamıştı. Nedense bu buruk ama sevecen tanım beni çok etkilemişti. Ülke “üstünde insan toplumu yaşayan toprak parçası” demektir. Güzel ülke denince de akla, öncelikle coğrafyası gelir. Türkiye, bu bakımdan vasat üstü bir ülkedir. Ne Arabistan, ne de İsviçre’dir. Ama “güzel” kümesine rahat gider. Yalnızlık, esas olarak insani bir sıfattır. Ama güzellik, coğrafi olduğu kadar insanidir de. Nuri Bilge, sanırım bu iki sıfatı ülkenin coğrafyası için değil, daha ziyade üstünde yaşayan insanlar için kullanmıştır. Peki, bir ülkenin “hem güzel hem de yalnız” olması ne demektir? Bana göre Bilge burada, Türk milletinin esas olarak güzel insanlardan kurulu olduğunu ama ne İsa’ya ne Musa’ya, hatta kendine bile yaranamadığını anlatmak istemiştir. Ben, bu yazıda “güzel ve yalnız olmayı” iktisadi bağlamda ele almak istiyorum. Mesela Türkiye, ne AB’nin içindedir ne de dışında. Ne Şangay Beşlisi’ne (sahi böyle bir şey vardı) dâhildir, ne de İslam İşbirliği Teşkilatı içinde pek sevdiği ağabey rolünde at koşturmaktadır.

DÜNYA TAM TOPARLANIYORDU, UKRAYNA SAVAŞI HER ŞEYİ BERBAT ETTİ

IMF başkanı ve murahhas üyesi iktisat doktoru “komşu” Bulgar Kristalina Georgieva IMF’nin bloğuna bir makale yazmış. Yakında Bali adasında 20 büyük ülkenin maliye bakanları ve merkez bankası başkanları toplanacak ve önce pandemi şimdi de Ukrayna savaşı yüzünden dünya ekonomisinin içine girdiği kötü durumdan kurtulması için alınması gereken önlemleri görüşecekmiş. Başkan Georgieva “küresel soruna, küresel çözüm” üretmek gerekir diyor. Yani her ülke, kendi başına önlem almaya kalkarsa, günün sonunda hiçbir ülke istediği sonucu elde edemez diyor. Georgieva, fakir ülkelerin gıda krizini aşması için IMF’nin 45 milyar dolarlık fon kurduğu müjdesini de verdiği makalesine, aksinin savunmadığı bir öneriyle başlıyor: Önce enflasyonu düşürün! Bunu derken de dürüst bir iktisatçı olarak, enflasyonu indiren önlemlerin, büyüme (GSYH artışı) hızının düşmesine yol açmasının kaçınılmaz olduğuna da işaret ediyor. Yazısını da “Menyama Braya” diye bitirmiş. Bu Bali dilinde “Hepimiz kardeşiz” demekmiş. İşbirliği şarttır demeye getiriyor.

SEN, SANA DÜŞENDEN SORUMLUSUN

Georgieva, makalesinde şu bilgileri veriyor: Türkiye gibi “gelişen/emerging” ülkelerin %30’u ve alt kümede bulunan “düşük gelirli” ülkelerin %60’ı halen dış borç krizi içindedir. Gelişen ülkelerin üçte biri dış borçlara %10’un üstünde faiz ödemektedir. Enflasyonu çok yüksek seyreden ülkelerin hemen hepsi “dış borç krizine girmiş” olanlardır. Dış borç krizine girmiş olan ülkeler de “dış borçla” (cari açıkla diye okuyun) ekonomilerini yürütmeye çalışanlardır. Şimdi ben buradan “güzel ve yalnız ülkemin” seçmenine sesleniyorum. Karşınıza çıkan her siyasetçiye “Oyumu, ülkeyi dış borç dilenme zilletinden kurtarana vereceğim” deyin. Kurtarın ki; dolara %10 faiz vererek “içeride fakirden zengine” ve “yurt içinden, yurt dışına” milli gelir transferi dursun deyin. Dursun ki; devalüasyon-enflasyon sarmalından kurtulalım deyin.

Son söz: TL’ye faiz vermek günah, dolara sevap olamaz.