Önce haberi vereyim, yorumu sonra yaparım. Bakanlıkça yapılan açıklamalara göre, Osmangazi Köprüsü’nden 4-11 Temmuz tarihleri arasında toplam 436 bin araç geçmiş. 8 Temmuz günü ise 81 bin araçla geçiş rekoru kırılmış. Bu suretle 40 bin adetlik günlük araç geçiş garantisi fazlasıyla tutturulmuş. Bu haberle AKP, halka şu mesajı vermek istiyor: Ey vatandaşlar! Münafıklar ve muhalifler, günde 40 bin araç geçmediği için bu köprüyü yapan yüklenici firmaya senin ödediğin vergilerden para aktarıyor diye bizi kıyasıya eleştiriyordu. Müjdeler olsun ki; 40 bin adetlik araç geçiş garantisi aşılmıştır. Bu suretle senin, doğrudan veya dolaylı olarak ödediğin vergilerden, yüklenici firmaya para aktarma zorunluluğu ortadan kalkmıştır. Yakında Yavuz Sultan Selim ve Çanakkale gibi diğer araç geçiş sayısı garantili köprülerde de benzer talep artışları olacaktır. Hatta yolcu garantili havalimanlarında ve hasta garantili hastanelerde de benzer gelişmeler olacak ve devletin, halkın vergilerinden yüklenicilere para aktarma yükümlülüğü sona erecektir. Bu AKP’nin ne kadar dirayetli ve isabetli bir iktisat politikası uyguladığının ispatıdır.

KAFA KARIŞTIRMA

Osmangazi Köprüsü’nden bir günde 81 bin aracın geçmiş olması iyi bir haberdir. Bu, ekonomide canlılık işaretidir. Yani GSYH’nin ve istihdamın arttığını gösterir. Diğer taraftan, bu haber enflasyonun düşme eğilimine girmediğini de işarettir. Bu, iktisadi politika önceliklerimiz açısından kötüdür. Haberin bu yönüne değinmeden geçemedim. Ama yazının esas konusundan uzaklaşmak istemediğim için bu bapta sözü uzatmayacağım. Ortada “Geçiş garantili” köprü veya paralı otoyol yapımı diye bir ihale yoktur ve olamaz. Yüklenicilere, geçiş garantisi verilmemiştir. Yükleniciler dövizli borç almak istedikleri bankaların “teminat” taleplerini yerine getirmeleri için Hazine’nin kefil olduğu “dövizli hasılat garantisi” verilmiştir. Borç veren bir bankayı, o borçla inşa edilecek köprüden günde kaç araç geçeceği ilgilendirmez. O husus borç alan yüklenici firmanın ve esas olarak onun kefili olan devletin sorunudur. Banka, borçlunun, yıllık faizlerle anapara taksitlerini, hangi gelirle ve nasıl geri ödeyeceğiyle ilgilidir. Kredi müşterisi, devlete iş yapan bir müteahhit olduğu için, devletin ona kefil olmasını şart koşmuştur.

40 BİN DE NEREDEN ÇIKTI

Garanti edilen geçiş sayısı nereden çıktı? Bankalarla yapılan “Kredi Sözleşmesi”nde borçlanılan meblağın geri ödeme çizelgesi bulunur. Bu çizelgede hangi yıl, toplam olarak bankalara kaç dolar ödeneceği yazılıdır. Bunun üstüne işletme giderleri ve yüklenicinin garantili asgari “kârı” konur. Bu, garanti edilen “asgari hasılat” toplamıdır. Önce bir geçiş bedeli saptanır. Mesela Osmangazi Köprüsü’nden otomobiller için geçiş bedeli başlangıç yılında 35 Amerikan Doları artı KDV olarak tespit edilmiştir. İzleyen yıllarda bu dolarlı geçiş bedeline Amerika’daki TÜFE’ye göre zam yapılması derpiş edilmiştir. Bulunan “asgari hasılat rakamı” önce 365’e daha sonra 35’e bölününce ortaya 40 bin rakamı çıkmıştır. Eğer geçiş bedeli 35 dolar uygulanamaz ve talebi teşvik için 17.5 dolara indirilirse garanti edilen sayı bir anlamda günde 80 bin araç olur. Eğer geçiş bedeli bugünkü gibi 8.5 dolar dolayında ise garanti edilen araç geçiş sayısı zımnen 165 bindir. Yani devlet “40 bin çarpı 35 dolar (eğer bu bedel artmadıysa)” ile tahsil edilen “8.5 dolar çarpı 81 bin” arasındaki farkı, müteahhide ödemekle mükelleftir. Yazıyı bitirmeden önce, köprü veya otoyol gibi “altyapı” yatırımlarını, sanayi yatırımlarından farklı değerlemek gerektiğini söylemeliyim. AKP’nin hatası sadece proje seçiminde değil dış finansçılara “kamu borcunu düşük göstermek” için bulduğu, suiistimale çok açık “özel sektörü kamu kefaletiyle borçlandırma” modelindedir.

Son söz: Yerliler kanar, yabancılar kanmaz.