Tekrarda fayda vardır denir. Pek tabii, tekrarlanan söz doğru ise. Aksi takdirde tekrar, sadece yanlışı pekiştirir. TV’lerde veya sosyal medyada izliyorsunuz. Bırakın ünvanlı kişileri bir yana, en iddiasız vatandaş bile kameranın karşısına geçince birden âlim kesiliyor. Hayata dair bilmediği yok! Aslında bu harika bir şeydir. İnsanın kendinden memnun olması demektir. Nokta. Kapitalist sistem, sosyalizm (komünizm) gibi yapay değildir. Doğaldır. Evrim ve devrimle bugünkü halini almıştır. Aynen fiziği doğanın, fizik üzerine inşa edilmiş teknolojiyi insanın yaratması gibi, kapitalizmi ya da doğru ismiyle serbest piyasa sistemini” insanlar geliştirmiştir. Bu sistemin esas oyuncuları “girişimciler” (enterprenörler) dir. Girişimciler kendi aralarında yarışırlar. Burada devletin rolü, girişimcilerin, oyunu kurallarına göre oynamasını temindir. Serbest piyasada “devlet”, girişimci “birey” rakibi değildir.

GÖRÜNMEZ ELİ GÖRMÜŞ

İskoçyalı Adam Smith (1723-1790) iktisat biliminin öncülerindendir. Bazı milletlerin diğerlerinden neden daha zengin olduğunu merak etmiştir. İki tespit yapmıştır. Birincisi, ekonomiyi bir “görünmez elin” yani fiyat mekanizmasının yönettiğidir. İkincisi ise, ekonomide “iş bölümü” yapılmasıdır. Smith, her firma veya herkes bir işin uzmanı olmalıdır; başarılı (zengin diye okuyun) olmak istiyorsanız en az bir işi başkalarından daha iyi yapmayı öğrenin, tavsiyesinde bulunmuştur. Smith maddiyatçı değil, maneviyatçı bir insandır. Kendisi bir “ahlak felsefesi” profesörüdür.  Toplumsal gelişmenin ve zenginleşmenin ancak “ahlak zemini” üzerine inşa edilebileceğini öngörmüştür. Yani bireyler, kendi çıkarlarını çoğaltma dürtüsüyle hareket etmelidir ama, bunu yaparken başkalarının ve toplumun hak ve menfaatine zarar vermemelidir demiştir.

ÇÖZDÜKÇE DOLANIYOR

Osmanlı’dan beri bu topraklarda yaşanmış iktisadi-mali krizlerin hepsinin kök sebebi “dış-borç-kolik” olmamızdır. Bugünkü krizin sebebi de budur. Ancak bu sefer biri, Ukrayna savaşı olmak üzere iki başka olay bunu büyütmüştür. Türkiye ekonomisi, bir süre önce yine “dış borç” krizine girmişti. Yurdumun mektepli ve alaylı iktisatçılarının ezici çoğunluğunun elan hararetle savunduğu “ortodoks” politikaya göre, krizden çıkmanın tek çaresi, IMF ile anlaşıp yüklü bir dış borç almaktı. Ancak gelmiş geçmiş en büyük “dış-borç-kolik” AKP, taze dış borcu başka kaynaklardan bulmaya çalıştı. Denizin bittiğini görünce, hiç niyeti yokken “cari açık vermeyen” bir ekonomik yapıya geçildiğini ilan etti. Bu bağlamda “faiz sebep, enflasyon neticedir” (aslında tersi doğru) diyerek, kur rekabetçi olsun diye faizi gereksiz bir şekilde düşürüp, halkın dövize hücum etmesine sebep oldu. Doların fiyatı aniden ikiye katlandı ve sırf bu yüzden enflasyon patladı. Halkı döviz tutmaktan caydırmak için KKM icat edildi. Bankalara bu kanaldan müthiş bir kâr aktarımı yapıldı. Ama kredi faizleri düşmedi. Faizi indirerek, enflasyonu düşürme mantığı gereği “enflasyonu indirmek için” şimdi de kredi faizlerine tavan getiren yeni bir düzenlemeyi uygulamaya koydu.  Bakalım bundan sonra hangi müdahale gelecek.

Son söz: Müdahalenin neresinden dönülse kârdır.