İktisadi sorunlar nasıl çözülür sohbetleri, genellikle iktisadın içinde kalınarak sürdürülmez. Kısa bir süre sonra konuşmalar “hukuk”, “eğitim”, “ahlâk”, “kültür” ve “din” alanlarına kayar. Bunda da bir yanlışlık yoktur. Çünkü iktisadi sorunlar, sadece iktisadi/mali sebeplerden doğmaz. Çözümleri de sadece iktisat içinde kalarak bulunamaz. Konuya devam etmeden iki hususa değinmek istiyorum. Birincisi, iktisadi sorunlar hiçbir zaman ortadan kalkmaz; nicelik veya nitelik değiştirir. Mesela İsviçre’nin derdi, ülkeye az değil, çok fazla döviz girmesi ve İsviçre Frankı’nın aşırı değerlenmesidir. Bunu söylemek, sorunlar karşısında hareketsiz kalınır, sorunun geldiği gibi kendiliğinden gitmesi beklenir demek değildir. Herhangi bir sorunun yarattığı kötü etkiler minimize edilebilir. Zaten yönetmek, bir şeyi dünden daha iyi hale getirmektir. İkincisi, iktisadi sorunların toplumun her kesimini memnun edecek ideal bir çözümü yoktur. Mutlaka çözümden kötü etkilenenler olacaktır. Onlar da tatmin edilmeye kalkılırsa, çözüm, çözüm olmaktan çıkar.

LAW IS THE KING (KANUN KRALDIR)

Kendimi bildim bileli Türkiye’de “hukukun üstünlüğü”nün iktidar gözetmediği meselesi vardır. Bu deyimin İngilizcesi “Rule of Law”dur. Yani “Kanun Hakimiyeti”dir. İngilizcede bir de “Supremacy of Law” diye bir deyim var. Bunun da anlamı “hukukun üstünlüğü” değil, kanunların üstünlüğüdür. Yani yargıçlar, baktıkları dâvâya dair yasalarda açık bir hüküm varsa, öncelikle ona göre karar vermelidir demektir. Almancada ise “rechtsstaat” yani “hukuk devleti” diye bir kavram var. Gerek Anglosakson “Rule of Law” gerek kıta Avrupa’sının “Rechtsstaat”ı, bir ülkede yöneten ve yönetilenler “hukuka değil, kanunlara uygun davranmak” zorundadır demektir. Çünkü hukuk, bir bilimdir. Soyuttur. Somut olan yasalardır. Yasaların, hukuka uygun olmadığı iddia edilebilir. Bu sav, doğru da olabilir. Ama yöneten ve yönetilenlerin yürürlükteki yasalara göre davranma zorunluluğu ortadan kalkmaz.

AHLAKI OLMAYAN YASALAR FAYDASIZDIR

Pennsylvania Üniversitesi’nin mottosu, Latince “leges sine moribus vanea”dir. İngilizceye “laws without morals are useless” (ahlâkı olmayan yasalar faydasızdır) şeklinde çevrilmiştir. Ben 55 yıldır bu mottonun, derin anlamını kavramaya çalıştım. Nihayet buldum galiba. Burada anahtar sözcük “moribus”dur. Bunun İngilizcesi “moral” veya Türkçesi “ahlak” değildir. Bu, kuvvetle muhtemel İbn-i Haldun’un “asabiyet” dediği şeydir. Yani, bir toplumun, alışkanlıkları, inançları, değer yargıları, gelenek ve görenekleri, davranış kalıpları kısaca ortak karakteridir. Bu durumda doğru çeviri “asabiyete uymayan yasalar işe yaramaz” şeklinde olur. Türkiye’nin iktisadi meselelerini çözmek için işe “hukuk reformu” ile başlanmalı diyenler durup düşünmeliyiz. Hukuk reformundan ne bekliyoruz? Mesela güçlendirilmiş parlamenter rejim kuracağız diyenlerin önerdikleri “kuvvetler ayrılığı ilkesi” yürürlükteki anayasada yok mu? Sorun, T.C. Anayasası ile Türkiye milletinin “asabiyeti”nin uyuşmamasında olmasın? Asabiyeti değişmeyen bir toplumda hukuk reformu işler mi? Hukuk reformu yapmadan asabiyet değişir mi?

Son söz: Devrim yoktur, evrim vardır.