Başkan Erdoğan, geçen yıl bugünlerde “enflasyonu düşürmek için faizi düşürmek gerekir” anlamında “faiz sebep, enflasyon neticedir” dedi. Merkez Bankası da faizleri indirdi. Sonuç aksi oldu. Yüzde 20’lerde gezinen resmi TÜFE, %85’e dayandı. Ancak dikkat edin. Enflasyon, faiz indirildiği için yükselmedi. Faiz indirimi, dolar fiyatının artmasına sebep oldu. Enflasyonu artan dolar fiyatı patlattı. Çünkü Türkiye’de enflasyon, faize değil, dolar fiyatına bağlıdır. Şöyle anlatayım: Skutere binen delikanlı, sokağa ters yönden hızla girerken karşısına çıkan kamyona çarpıp öldü. Skutere bindiği için ölmedi. Bugünlerde Erdoğan “faizi tek haneye indireceğiz” bakın nasıl düşecek enflasyon diyor. Bu yanıltıcı ve riskli bir iddiadır. Eğer dolar fiyatı yine fırlarsa (İnşallah olmaz) enflasyon daha da yukarı gidebilir. Erdoğan baz etkisine güvenmektedir. Yıllık enflasyon, geçen yıl fiyatların hızla arttığı aylara ait oranların hesaptan çıkarılıp, yerlerine bu yılın fiyatların nispeten düşük artığı aylarına ait oranların girmesiyle düşecektir. Enflasyonun düşmesi fiyat artış hızının azalması demektir. Yani fiyatlar artmaya devam edecektir. Gelirler, bunu yakalayamayacağı için pahalılık sürecektir.

DÜKKAN KİRASIZ, PARA FAİZSİZ

1970’li yıllarda ülkemizde sadece Merkez Bankası’nın değil bankaların da tasarruf sahibine ve kredi müşterisine uygulayacağı faizleri devlet saptardı. Bu yüzden kârlarını artırmak isteyen bankalar yan yollara sapardı. Yine bu yüzden zamanın moda tabiriyle “Organize Olmamış Finans Piyasası” yani “tefecilik” vardı. Tefeciler, paraya ihtiyacı olan dükkân sahibine, “sen kira alma biz de sana faizsiz borç para verelim” derdi. Faizi de kira ödemeyen kiracıdan alırdı. Kimin eli, kimin cebinde belli değilken, 1980’de faizler serbest bırakıldı ve bankerler faciası doğdu. Yüksek faize tamah eden orta sınıfın birikimleri deve oldu. Zararın bir kısmı devlete yıkıldı. Yarı-sömürge haline gelmiş Osmanlı Devleti de “yüksek faiz” öderdi. Osmanlı, borç alırken yüksek faiz ödemekten nas var diye kaçamazdı. Çünkü meteliğe kurşun atıyordu. Nasıl bu hafta Hazine Müsteşarlığı yıllık %9.75 kira payı (faiz diye okuyun) ile dolarlı dış borç aldıysa, o gün de böyle davranılırdı. Bu yüzden Osmanlı Devleti iflas etti. Vergi toplama imtiyazını yabancılara verdi. Nereden bakılırsa bakılsın, bu ülke yüksek (reel) faizden hep zarar görmüştür. Sadece Türkiye değil, her zaman ve her yerde, yüksek (reel) faizle borç almak, kötü sonuç vermiştir. Ciddi ülkelerde kamu, asla artı reel faizle borçlanmaz.

ENFLASYON İNDİRME MANİVELASI OLARAK FAİZ

Yüksek faiz, ciddi yan etkileri olan (işsizlik ve küçülme) ve bu yan etkileri tedavi süresi uzadıkça dayanılmaz hale gelen bir “acı ilaç” tır. Enflasyonla mücadelede etkili olan faiz “reel” kredi faizidir. Mevduat ve tahvil faizi değildir. Kredi faizi, işlevini, yatırım harcamalarını kısıp, ekonomiyi soğutarak (durgunluğa iterek) yerine getirir. Bu manivela sadece “tek para birimli” ekonomilerde geçerlidir. Türkiye “çift para birimli” bir ülkedir. Yüksek faiz sadece “sıcak döviz” çekmeye yarar. Döviz arzı artınca, döviz fiyatı durur. Döviz fiyatı durunca enflasyon iner. Ancak bir süre sonra cari açık patlar. Oyun, sil baştan tekrarlanır.

Son söz: Tasarrufa eksi faiz, zengine salınan servet vergisidir.