David Ricardo (1772-1823) gelmiş geçmiş en büyük iktisatçılardan biridir. İktisada yaptığı eşsiz katkılardan biri de “mukayeseli üstünlük” (Comparative Advantages) kuramıdır.

Mukayeseli (karşılaştırmalı) üstünlük kuramı, uluslararası ticaretin, ulusal ekonomilerin büyümesine hangi durumda fayda sağladığını açıklar. Bunu bir örnekle anlatayım. Ayrı çalışan iki avukat ele alalım. Bunlardan biri, diğerine kıyasla hem savunma dosyası hazırlamada hem de dosyayı duruşmada yargıçları ikna edici şekilde sunmada diğerinden üstün olsun.

Ancak dosya hazırlamadaki üstünlük farkı, duruşma salonundaki üstünlüğü kadar yüksek olmasın. Bu iki avukat, işbirliği yapmaya karar verir ve her iki konuda da üstün olanı, zamanının çoğunu sözlü savunmalara, diğeri de dosya hazırlamaya tahsis ederse, ortaklığın toplam kazancı, her ikisinin solo çalışırken elde ettikleri kazançlar toplamından büyük olur. Bu kurama bir de sanayiden örnek verelim. Kumaş dokumacılığından, otomatik dokuma tezgâhları imalatçılığına geçen ülkeler, kumaş üretmekten vazgeçip, imal ettikleri dokuma tezgahlarını, basit tezgahlarla kumaş üreten ülkelere ihraç ederlerse, ortaya her iki taraf için de kârlı bir iş bölümü çıkabilir. Tezgâh ihracatçıları, ihtiyaç duydukları kaliteli kumaşları, bu tezgâhları alanlardan daha ucuza ithal eder. Otomatik dokuma tezgâhı alanlar da yüksek kaliteli kumaş üretme imkanına kavuşmuştur. Bunları daha yüksek fiyatla iç ve dış pazara satabilir. Ortaya çıkan ekstra kazancın paylaşımı da “ticaret hadleri” denen göreli fiyat artışlarına göre oluşur. Pek tabii tezgâh satanlar aslan payını alır.

MUKAYESELİ ÜSTÜNLÜK TUZAĞI

Değerli arkadaşım iktisat doktoru Ali Nail Kubalı, bir süredir bu mukayeseli üstünlük teorisine kafayı takmış vaziyette. Anladığım kadarıyla şunu söylüyor: Eğer uluslararası ticaret “gelişmiş ile gelişmemiş” ülkeler arasındaysa, “mukayeseli üstünlük” bir “orta gelir tuzağı” haline gelmektedir.

Bu tuzaktan kurtulmak için az gelişmiş ülkelerin üretimde kendilerine “mutlak üstünlük” alanları yaratması gerekir diyor. Eğer mevcut “teknolojik gelişmişlik farkı” kapanmazsa, mesela Türkiye hep kumaş üreticisi, İsviçre hep dokuma tezgâhı imalatçısı olacaktır. İsviçre imal ettiği dokuma tezgâhlarını gitgide daha sofistike hale getirerek bunların satış fiyatını misliyle artıracak ama Türkiye ve aynı tezgâhları kullanan benzer ülkeler kumaş fiyatını aynı oranda artıramayacaktır. Bu oluşumu demir-çelikten tutun da un-makarna üretimine kadar hemen her sanayi dalında gözlemleyebiliriz. Bunun yansımasını da dış ticaret açığımızın, hacimsel olarak daralırken parasal olarak genişlemesinde görüyoruz.

DIŞ TİCARET HADLERİ

Nitekim 2020’nin Eylül ayından, 2022’nin Eylül’üne kadar “dış ticaret hadleri” (Terms of Trade) %27 gerilemiş. Diğer bir deyişle ihraç mallarımızın dolar cinsinden ortalama fiyatını 100 kabul edersek, ithal malların ortalama dolar fiyatı aynı dönemde 127’ye çıkmış.

Pek tabii aleyhimize olan bu değişimde pandemi ve Ukrayna savaşının etkisi var. Yani suçlu sadece mukayeseli üstünlük tuzağı değil. Pandemi ve Ukrayna savaşını biz çıkarmadık, zaten tüm dünyada pahalılık arttı, yani hane halkı gelirleri, fiyatlar kadar artmadı, büyüyen “dış ticaret açığını” küçültmek için elimizden bir şey gelmez diyemeyiz. Bugünler geçecektir. “Mukayeseli üstünlük” tuzağı ise kalacaktır. Bundan kurtulmak bizim işimizdir. Buna kafa yormalıyız. İzlenmesi gereken yolla ilgili tek bir şey söylemem gerekirse o da şudur:

Türkiye’nin mutlak (faktörel) üstünlüğü sermaye değil işgücüdür. Teknolojik üstünlük kuruncaya kadar emek girdisi yüksek ürün ihracatına ağırlık vermek gerekir. Bunun bir yolu da ihraç edilen malların maliyeti içindeki ücretler üzerinden alınan vergileri düşürmek hatta sıfırlamaktır.Çünkü:

Son söz: Her şey ihraç edilir, vergi edilemez.