Lafı uzatmadan söyleyeyim. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, Cumhurbaşkanı olmak istediğini deklare etmiştir. Bu bir vefasızlık veya haddini bilmezlik değildir. Bilakis yaptığı bu girişim hem ahlaken hem de siyaseten doğrudur. Takdire şayandır. Eğer, Altılı Masa diye anılan “muhalefet cephesi”, R. T. Erdoğan’ın karşısına seçim kazanma şansı yüksek ve daha da önemlisi, seçimi kazandıktan sonra da icraat yapabilecek özerklikte bir aday çıkarmak istiyorsa, İmamoğlu’nun adaylığını da değerlendirmelidir. Altılı masadan, mesela Kılıçdaroğlu, Akşener veya Babacan da Cumhurbaşkanı olmak isteyebilir. Bu, onların da en doğal hakkıdır. Onlar da kamuoyunda kendilerini başkan adayı olarak tescil ettirmeye çalışabilirler. Ancak seçimlerden en geç bir ay önce Altılı Masa, tek isim üzerinde mutabık kalsa daha iyi olur. Zayıf bir ihtimal, ama bu sayede, seçimi ikinci tura bırakmadan kazanabilirler. HDP Cumhurbaşkanlığı Seçimi’ne kendi adayı ile girecektir. Bu kesindir. Marjinal de olsa başka adaylar da olacaktır. Dolayısıyla ne Erdoğan’ın ne de muhalefet cephesi adayının birinci turda yüzde 50+1’i bulması kolay değildir. İkinci turda muhalefet adayı (İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminde olduğu gibi) Cumhurbaşkanlığı Seçimini de açık ara kazanırsa, ekonominin toparlanması daha kolay olur.

BİR DELİ FIKRASI

Bayat bir fıkradır, ama sırası gelince anlatmakta bilenler için bile fayda vardır. Bir grup gazeteci akıl hastanesini ziyaret ediyormuş. Hastalardan biri, üstünde entari, elinde asa, “Ben peygamberim, kıyamet yakındır. Koyduğum yasaklara uyarsanız, cehenneme gitmekten kurtulursunuz” diye etrafında toplanan kalabalığa hitap ediyormuş. Bu sırada aklı başında görünümlü bir hasta da canı sıkkın bir şekilde pencereden dışarıyı seyrediyormuş. Gazeteciler bu akıllı görünümlü adamın yanına sokulup niye böyle bir tavır sergilediğini sormuş. Hasta da “O adamın aklından zoru var. O, peygamber değil, zavallının biridir, ahali de etrafına toplanmış onu dinliyor, benim de canım buna sıkılıyor” demiş. Gazeteciler “Peki siz onun peygamber olmadığını nereden biliyorsunuz, belki de peygamberdir” diye muzip bir soru sormuşlar. Akıllı görünümlü hasta, hiç tereddüt etmeden “Ona peygamberlik görevi verecek ben olduğuna, ben de ona bu görevi vermediğime göre, ben bilmeyecem de kim bilecek?” demiş.

CUMHURBAŞKANI “NASB” EDİLMEZ, İNTİHAP EDİLİR

Eğer muhalefet cephesi, Cumhurbaşkanlığı’na “münasip” bir aday arıyorsa bu bir “nasb” olur. Onu nasbedenler de kendilerini onun amiri görür. (Bakınız Erdoğan-Gül olayı) Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Turgut Özal ve Tayyip Erdoğan gibi liderler, bir üst makam veya kurul tarafından nasbedilmemiştir. Onlar, kendi kendilerini aday yapmıştır. Hepsi “özerk” tir; adaylıklarını, eski amirlerine karşı çıkarak hatta onlarla kötü kişi olarak kabul ettirmişlerdir. Onun için iktidar sahibi olmuşlardır. Siyaset, kumda oynamaya, leğende kağıttan kayık yüzdürmeye benzemez. Bu işte yumruk yemek de yumruk atmak da vardır. Parti veya koalisyon içindeki rakiplerinin bileğini bükemeyen dışardaki gerçek rakibini yenemez.

Son söz: Önderin, amiri olmaz.