Ülkemizin seçkin iktisatçılarını izliyorum. Hemen hepsi Türkiye ekonomisinin, patlaması kaçınılmaz bir bomba üzerinde oturduğunu söylüyor. Bombadan kastedilen döviz bitmesidir. Döviz bitince, başta petrol ve doğalgaz olmak üzere “reel ekonomi çarklarının” dönmesi için gerekli hammadde ve ara malların ithalatı yapılamayacak, vadesi gelen dış borç faiz ve anapara taksitleri ödenemeyecektir. Pek tabii enflasyon ikinci yükseliş fazına geçecektir. Seçkin iktisatçılarımız, aslında bu bombanın çoktan patlamış olması gerekirdi kanaatindeler. Şu ana kadar patlamadığına ve yakın vadede de patlayacak gibi durmadığına göre bu işin içine şeytan girmiştir. Bu şeytan, 28 milyar dolarlık pozitif “net hata ve noksan”dır.  (Muhasebe mantığı gereği belli bir vadede bunun “sıfır” olması gerekirken, ülkemizde birikimli bakiye 70 milyar doları aşmıştır. Anlaşılan dövizli işlemleri kayıt altına almada metodik bir sorun var.) 28 milyar dolarlık kaynağı belirsiz bir döviz girişi olabileceğine ihtimal vermedikleri için, iktisatçıların bombanın patlama tarihiyle ilgili öngörüsü tutmamıştır. Ama onlar hâlâ, bombanın en geç 2023’de patlaması kaçınılmaz diyor. Bu sefer de yanılma ihtimalleri yok mu acaba?

MUHALEFET PEK TEDİRGİN DEĞİL

Muhalefet cephesinden gelen açıklamaları da izliyorum. Onlar daha ziyade “enflasyon” ve “gelir dağılımı bozulması” sorunları üzerinde duruyor. Döviz bitmesinden fazlaca tedirgin değiller. Rahatlar, çünkü döviz sıkışıklığı sorununu IMF ile çözmeyi planlıyorlar. Kaldı ki; IMF ile anlaşmaya varınca, Avrupalı yatırımcılardan bol sıcak para geleceğinden de eminler. Sırası gelmişken piyasacıların sıkça kullandığı “yatırımcı/investor” sözcüğünün, “menkul kıymet satın alan” anlamına geldiğini hatırlatmak istiyorum. Yani bu kişi ve kurumlar, faiz ve değer artışı beklentisiyle “menkul değer” yani Türkiye tahvil ve bonoları alanlardır. Kulağa hoş gelsin diye bunlara “banker” değil “yatırımcı” deniyor. Bu bankerleri “Doğrudan Yabancı Sermaye” yani reel sektöre fiziki yatırım yapan yabancı sanayicilerle karıştırmayın. İşin ilginci, bombanın bugüne kadar patlamamasının bazılarımızı rahatsız etmesidir. Hatta bomba seçimden önce patlamalı ki, çıkacak krizin sorumlusunun AKP’nin izlediği yanlış iktisadi ve mali politikalar olduğunu halk görsün istiyorlar.

SAĞILAN İNEK SÜTTEN KESİLMEZ

Memeli hayvanların dişisi yavruladıktan sonra süt vermeğe başlar. Yavrusu yem yemeğe başlayınca da sütten kesilir. Bu süreci, insanlarda, kedilerde, köpeklerde ve yabanıl yaşamda tüm memelilerde gözlemliyoruz. Buna mukabil evcil sağmal inek, koyun ve benzeri diğer memeliler yavrusunu emzirmediği dönemlerde de süt veriyor. Bunun sebebi, insanların süt sağmayı sürdürmesidir. Süt sağıldıkça, hayvanın metabolizması “yavrusunu beslediğini sanarak” süt üretmeye devam ediyor. Ancak bunun için yem yemesi ve bol su içmesi gerekir. Bunu da ondan süt alanlar sağlıyor. Günümüzde uluslararası ticari ve mali ilişkiler de böyledir. Yukarıdaki benzetim Hocam Fuat Çobanoğlu’na aittir. Ben biraz değiştirdim. O, bunu “sömürgecilerle-sömürgeler” arasındaki ilişkiyi anlatırken kullanmıştı. Fuat Bey, akıllı sömürgecilerin mesela İngilizlerin, sömürgelerinin ayakta kalması ve iktisaden kalkınması yani en azından “süt veremeyecek hale düşmemesi” için, oralara altyapı yatırımları yaptığını söylerdi. Osmanlı Devleti de son 200 yılında büyük devletlerin “yarı sömürgesi” haline gelmişti. Osmanlı “sütten kesilmesin” diye Batılılar Osmanlıya savunma ve altyapı yatırımları yapsın diye sürekli borç vermiştir. Osmanlı bu borçları ödemede zorlanınca, onlar da fahiş faizli borç bakiyesinin önemli bir kısmını silmiştir. Çünkü, Osmanlı ile ticaret, onların ekonomisini de daha verimli hale getirmiştir. Bu düzen, maalesef ulusumuzun bilinçaltına “biz dış borçsuz” yapamayız inancını yerleştirmiştir. Atasözlerimize göre zaten “borç yiğidin kamçısı” değil midir? Yapılmış, yapılmamış mıdır?  Ödemezsek canımızı mı alacaklar? Köprülerimizi mi söküp götürecekler? Meraklanmayın, onlar bize yine borç verecektir göreceksiniz.

Son söz: Aldığını saymazsan, borcun yok demektir.