1960 askeri darbesinden sonra Türkiye’de “üçüncü” planlı ekonomi dönemi başlamıştı. Birinci planlı ekonomi dönemi, 1933’te Sümerbank’ın kurulması ile hayata geçmiştir. İkinci planlı ekonomi dönemi, II. Dünya Harbi bitiminden sonra daha çok dış kaynak sağlamak amacıyla tasarlanmıştır ve 1947’de İktisat Vekaleti başmüşaviri Kemal Süleyman Vaner başkanlığında oluşturulan bir komisyon tarafından hazırlandığı için adına “Vaner Planı” denilmiştir. CHP benimsemediği için bu plan uygulanmamış ve dolayısıyla ekonomik hayatımızda herhangi bir iz bırakmamıştır. Üçüncü planlı ekonomi dönemini simgeleyen olay, Rotterdam İktisat Enstitüsü’nün bilimsel gözetiminde DPT’nin (Devlet Planlama Teşkilatı) kurulmasıdır. O zamanki tabiriyle “sâbık ve sâkıt” Demokrat Parti’nin devamı olarak Orgeneral Ragıp Gümüşpala tarafından kurulan Adalet Partisi, ekonomide planlamaya (CHP plandan yana diye) karşı çıkmıştı. Bu yüzden ortaya “Bize plan değil, pilav lazım” diye cıvık bir slogan atıldı. Daha sonra bu slogan Süleyman Demirel tarafından “Millet plan değil, pilav istiyor” şekline sokuldu ve çok tutuldu.

ÇİFTİNİ TEKİNİ BIRAK, MİLLETİN TEK İSTEDİĞİ PARADIR 

Ekonomimiz “çift paralı” dır, faiz-enflasyon arasındaki  ilgileşim  “tek paralı” ekonomilere benzemez diye tutturdum gidiyorum. İçimdeki ses de “Bırak bu çift para konusunu, pahalılığı yaz” diyor. Bir bakıma beni “Millet plan değil, pilav istiyor” diye uyarıyor. Ama ben yine, çift paralı ülkelerde, enflasyonu indirmede faizin ters işlevini anlatmayı sürdüreceğim. Tek paralı yani parası  döviz olan ülkelerde, enflasyonu düşürmek için faiz yükseltilir. Yükselen faiz ekonomiyi soğutur, bizde artan faiz ekonomiyi ısıtır. Bu zıtlık çarkların çalışma prensibiyle açıklanabilir. Birbiriyle temas eden dişlilerden birincisi (döndüren) saat yönünde dönüyorsa ikincisi (döndürülen) bunun tersi yönde hareket eder. Eğer, döndüren dişli ile dönen dişli arasında üçüncü bir “boş dişli” (yön değiştiren) varsa bu zıtlık ortadan kalkar. Şöyle ki; döndüren dişli, boş dişliği ters yönde çevirir, boş dişli de temas ettiği “döndürülen” dişliyi ters yönde çevirir. Tersin tersi düz olur. Yani boş dişli aracılığıyla “döndüren ile döndürülen” dişliler aynı yönde hareket eder.

ÖNCE  FİZİK, SONRA METAFİZİK

Çift paralı ülkelerde ülkenin birinci parası (TL) ile enflasyon arasında ikinci bir para (dolar) vardır. Dolayısıyla faiz artışı önce döviz fiyatını etkiler. TL’nin reel getirisi yüksek olunca ülkeye sıcak döviz girer. Sıcak döviz, hem piyasadaki “para miktarını” genişletir, hem de döviz fiyatını düşürür. Bu sayede döviz kredisiyle yatırım yapan firmaların finansman maliyeti sıfıra, hatta eksiye düşer. Büyüme hızlanır, işsizlik düşer, üstelik halkın harcanabilir geliri artar. Mekanizma örneğine geri dönelim: Tek paralı ülkelerde enflasyonla mücadelede, faizin yükselmesi yani “döndüren” dişlinin saat istikametinde dönmesi, “döndürülen” dişliyi, yani enflasyonu ters yönde hareket ettirir, yani düşürür. Türkiye gibi çift paralı ülkelerde artan faiz “döndüren dişli”, ara dişliyi (döviz fiyatını) ters yöne çevirir, yani dövizi bollaştırarak ucuzlatır. Döviz fiyatı düşünce (döviz enflasyonun çıpası olduğundan) enflasyon yavaşlar hatta durur. Devri saadet başlar. Ancak bu saadet zincirinin ufak bir kusuru vardır. O da “sürdürülemez” olmasıdır.

Son söz: Karar süreci, sondan başlar.