Sevgili okurlarım, yazıma bir özür borcumu yerine getirerek başlıyorum...

Aslında çok yanlış olan bir anlayışa da bu vesile ile değinmek istiyorum.

“Gazeteci her şeyi bilen insandır. Köşe yazarı daha da çok şey bilir ve hiç yanlış yapmaz. Ne yazarsa doğrudur” anlayışı...

Oysa bizler de insanız.

Bildiğimiz konular vardır, bilmediğimiz, ya da yanlış bildiğimiz konular vardır. Dolayısıyla yazılarımızda onca yoğun işler arasında bazıları dalgınlıktan kaynaklanan hatalar da yaptığımız olur. Önemli olan bu gibi yanlışları gerektiğinde (hiçbir komplekse kapılmadan) düzeltebilmek, gerekirse okurlardan özür dileyebilmektir.

Ben bugün sizlerden, özellikle de doktorlarımızdan özür dilemek zorundayım. Neden?

Birkaç gün önceki bir yazımda doktor olmanın güçlüklerinden söz ederken “Tıp fakültelerindeki eğitim süresi 5 yıl” demiştim.

Önemli bir hata yapmışım çünkü bu süre altı yıl...

Bu hatamla ilgili o kadar çok mesaj geldi ki şaşırdım kaldım...

Bazıları cehaletim nedeniyle beni kınıyor, bazıları ise kibarca hemen düzeltmemi istiyordu.

Şimdi düzeltiyor ve herkesten özür diliyorum.

★★★

Şimdi gelelim esas konumuza...

Dün 14 Mart Tıp Bayramı idi. Aslında bu memlekette olanları düşündükçe 14 Mart sadece bir bayramın adı!

Bu iktidar döneminde hem hekimliği, hem de insan sağlığını ne hallere düşürdüklerini hep birlikte görüyoruz.

İnanılır gibi değil ama tıp camiasını bile siyasete alet ettiler.

Süreci, verdikleri günü birlik kafadan kararlarla yönetmeye çalışıyorlar.

Öyle olaylara tanık oluyoruz ki, insanın aklı duruyor ve adeta “Bu kadarı da olmaz” diye haykırası geliyor.

★★★

Yerli malı bir korona aşısı keşfettiler, adına Turkovac dediler!

Hiçbir bilimsel değeri olmayan, kusura bakmasınlar ama ne olduğu belirsiz bir aşı.

Çarşıda mal pazarlar gibi, dünya tıp alemi tarafından onaylanmış bir tek belgeye bile sahip değil...

Ve her gün binlerce, belki on binlerce vatandaşımıza bu aşıyı şakır şakır uygulamaktan utanmıyorlar. Yani Türk Milleti resmen, hem de devlet eliyle kandırılıyor.

Bu soruları Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’ya burada defalarca sordum ama herhangi bir yanıt veremedi.

Bırakın başka konuları bir yana, insan sağlığı ile oynuyorlar.

★★★

Hekimlerimizi çok seviyoruz, büyük saygı duyuyoruz.

Artık iyice tüccarlaşmış olan küçük bir kesim hariç onlara hepimiz saygı duymakla yükümlüyüz.

Çoğunluğun, özellikle devlet hastanelerinde görevli olanların çektiği çileleri de biliyoruz.

Korkunç bir sömürü düzeni... Sadece üç beş dakikada bir hastanın muayene edilmesi ve tanı konulması...

Günler süren nöbetler...

Bu kadarı yetmezmiş gibi üste dayak da yiyorlar!

Hekimler bu koşullarda memleketten kaçarken, çok sayıda hekimin yurt dışına nasıl göç ettiği belgelerle ortaya çıkarken, bizde cumhurbaşkanı unvanına sahip birisi ortaya çıkıp nutuk atıyor:

“Giderlerse gitsinler.”

Kim takar...

14 Mart Tıp bayramı!..

Acaba neyin bayramını kutluyoruz biz!



★★★

Ancaaak, bu bayram kıyısından köşesinden bile olsa benim bayramım olabilir!

Sevgili okurlarım, bu son cümle size haklı olarak bir şey ifade etmeyecektir. Nedenini biraz açayım...

14 Mart aynı zamanda benim doğum günüm.

Ben her doğum günümü sabahtan akşama kadar çeşitli yerlerde düzenlenen çılgın partilerle (!) kutlarım.

O partilerden birini dün bizim bürodaki arkadaşlarla birlikte benim odamda pasta keserek düzenledik...

Tam da bu yazıyı yazarken Genel Yayın Yönetmenimiz Metin Yılmaz İstanbul’dan aradı. Yazı İşleri toplantısına katılan arkadaşlarla birlikte kutladılar. Gerçekten çok hoş bir sürprizdi, sevindim demesem yalan söylemiş olurum.

★★★

İktidar dün yine 14 Mart toplantıları düzenledi, Recep Bey kürsülere çıkıp nutuklar attı...

Giderlerse gitsinler dediği hekimlerimiz için bu kez övgü dolu sözler söylüyor ve her şeyin nasıl iyiye gideceğini vurgulamaya çalışıyordu.

Yapacağız edeceğiz, hedef 2023!

Ama gelin görün ki İstanbul’da Taksim anıtına çiçek bırakmak isteyen hekimlerimiz dün yine devlet gücüyle engelleniyordu.

Endişe etmeyin, her şey gelecek yılki 14 Mart gününe kadar bir miktar düzelebilir inşallah!