Sevgili okurlarım, burada birkaç kez yazdığımı anımsayacaksınız...

Geçtiğimiz şubat ayında Rusya-Ukrayna savaşı başlamıştı. Bizim iktidar elini çabuk tuttu ve Ukrayna’nın başkenti Kiev’e iki adet dev nakliye uçağımızı gönderdi.

İddiaya göre bu iki uçağımız Ukrayna’da yaşayan bazı Türk vatandaşlarını alıp Türkiye’ye getirecekti.

Fakat gel gelelim, Kiev hava limanına inen iki uçağımız orada kaldı.

Yani uçaklarımız şubat ayından bu yana orada bekliyor ya da bekletiliyor.

Olayın ayrıntılarını biz bilmiyoruz, sormakla yetiniyoruz.

★★★

Oysa medyadan izliyoruz ki Kiev hava limanına her
gün uçaklar iniyor, kalkıyor. Başka bir deyişle hava limanı çalışıyor.

Uçaklarımızın orada ‘esir’ ya da ‘rehin’ kalmasından bu yana aylar geçti.

Uçaklarımız yedi aydan bu yana hava limanı pistinde çürümeye terk edildi.

Bu iki nakliye uçağımız dünyadaki en büyüklerden...

Bizim havacıların onlara verdiği isim ise geçmişin anlı şanlı dünya şampiyonu pehlivanımızdan geliyor.

Koca Yusuf.   

★★★

Türkiye’yi 20 yıldan bu yana yöneten kadroların ilginç bir özelliği var.

Kendilerini eleştirenleri ve soru soranları takmamak ve umursamamak!

Burada defalarca sordum...

“Yaa arkadaşlar ne oldu şu bizim Koca Yusuf’lara? Durumları nedir, onları kurtarmak için bu konuda ne yapıyorsunuz? Siz ki alemleri yöneten dünya liderisiniz, iki uçağımızı kurtarmak için Ukrayna ya da Rusya’ya sözünüz geçmiyor mu? Siz ki isteseniz oraya en kısa zamanda yeni bir hava limanı yaptırır, hatta gerekirse Zelenski’ye korku salıp uçaklarımızı kurtarırsınız da, bunu niçin yapmıyorsunuz?”

Tık yok!

★★★

Bu uçaklardan elimizde kaç adet olduğunu bilmiyorum...

Bu iki uçağı yurt dışından kaça aldığımızı da bilmek mümkün değil.

Herhalde yüz milyonlarca dolar olmalı.

Ulusal servetimiz, ulusal varlığımız Kiev hava limanında işte böyle çürüyor ve elden çıkıyor. Hesabını soran yok.

Varsayalım uçakları bir süre önce şu veya bu biçimde kurtarmışlardı...

O halde açıklarsın kardeşim ne olduğunu, biz de yazılarımızı ona göre yazarız.

Böyle suskun kalmakla bir yere varılmaz.

Konuşun, konuşun.



Sevgili okurlarım, yazının ikinci bölümüne önce küçük bir anımla başlayayım...

Türkiye’de yakın geçmişin ünlü müteahhitlerinden biri...Önceki yıllarda Özal iktidarına yaklaştı, çok büyük işler aldı ve büyük paralar kazandı.

Sonrasında battı. Uzun hikaye...

İkimiz hem liseden hem de ODTÜ’den çok yakın sınıf arkadaşı idik.

Uzun süre görüşmemiştik...

Bir gün yeniden karşılaştığımızda şimdi ne iş yaptığını sordum.

Adını da verdiği bir Afrika ülkesinde müteahhitlik yaptığını anlattı.

“Oralar da bizim gibi. Rüşvetsiz iş yapmak mümkün değil. Ancak herifler o kadar kalabalık ki hangisini doyuracağını şaşırıyorsun. Doyurmazsan bir dolar bile alamazsın...”

Peki bu koşullarda para kazanıyor mu?

“Bazılarına ödemeyi orada yapıyorsun ama vaziyet çakılmasın diye bazılarını da kalabalık ekipleriyle birlikte Türkiye’de en lüks otellerde tatile gönderiyorsun. Böylece durumu idare ediyorum. Heriflerin gözü öylesine aç ki, bir kilo domates bile alsan makbule geçiyor.”

★★★

Dün sabah bizim Ankara Bürosu’nun haber gündemini okurken karşıma Başak Kaya arkadaşımızın yazdığı bir haber çıktı.

Kongo Devlet Başkanı Denis Sassou Türkiye’ye gelmiş, Recep Bey tarafından kabul edilmiş. İkisi birlikte görüşme yapmışlar.

Bu herif zamanında darbe yapmış, iktidarı ele geçirmiş.

Memleketini soymuş, adamlarına soydurmuş ve çok büyük bir servet edinmiş.

Tam 20 yıldan bu yana Devlet Başkanı olarak görev yapıyormuş. Anayasa uyarınca iki kez seçilmesi mümkünden, kendisini üçüncü kez seçtirmeyi başarmış.

Karısı Antoinette kendisinden 26 yaş küçükmüş.

Ülkesinde bizim bazı müteahhitler de iş yapıyormuş.

Ülkesinde iş yapan bazı Türk müteahhitleri öğrenince aklıma benim yakın dostum müteahhit sınıf arkadaşım geldi.

Rüşvetsiz iş yaptıramadığından yakınırdı.

★★★

Başak Kaya yazıyor, adına Denis Sassou denilen bu hırsız şimdi Türkiye’de (Ege’de) tatil yapıyormuş.

Yörenin en lüks, en pahalı yedi yıldızlı otelinde...

Yanında çoluk çocuğu...

Yanında personeli, korumaları vesairesi...

Toplam 50 kişi.

Türkiye’ye herhalde kendine özel devlet uçağı ile gelmiş olmalıdır.

★★★

Darbeciliğini falan da bırakın bir yana, Kongo Devlet Başkanı olan bu herif  Afrika’nın büyük hırsızlarından biri olsa gerek.

Kolay iş mi böylesine kalabalık bir tayfa ile böylesine görkemli bir tatil yapmak!

O zaman akla şu sorular geliyor:

-Ulan acaba bu Kongo’lu hırsızın tatil harcamaları bizim cebimizden mi finanse ediliyor!

-Örtülü ödenek veya başka fonlardan mı karşılanıyor!

-Ya da harcamaları bizim beşli çete adıyla bildiğimiz, kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez diyen vurguncu müteahhitler mi karşılıyor!

Ne demişti benim Afrika’da iş yapan müteahhit arkadaşım!..

“Oralarda bunlara rüşvetsiz iş yaptıramazsın.”

Doğru söylemiş.

Hepsi iyi de bu darbeci hırsızın bizim Recep Bey’in yanında ne işi varmış?