Sevgili okurlarım, Türk Milleti haftalar boyunca acayip bir kampanyanın etkisi altında bırakılmak istendi.

İktidarın elindeki medya gücü ve propaganda mekanizması bir kez daha devreye sokulmuştu...

“İsveç ve Finlandiya isteklerimizi yerine getirmedikleri sürece NATO’ya üye olamaz. Veto hakkımızı kullanırız! Ben başta olduğum sürece bunların NATO’ya alınması söz konusu değildir...”

Neydi o isteklerimiz?

Bu iki Baltık ülkesi, başta PKK olmak üzere Türkiye’ye karşı terör eylemleri koyan örgütlere destek vermeyecek.

Aksi takdirde veto hakkımızı kullanıp onların NATO üyeliğine engel olacağız.

★★★

Medyanın en az yüzde 90’ı ellerinde...

Emir ve komuta zinciri Tayyipgiller iktidarında.

Türkiye birkaç hafta boyunca sabahtan akşama kadar sürekli olarak bu söylemleri onların ağzından dinlemek zorunda kaldı.

Ancak ortada bir gerçek vardı.

Biz bu gibi söylemleri yakın geçmişte çok dinlemiştik!

Örneğin Suudi’li gazeteci Cemal Kaşıkçı cinayeti sonrasında Recep Bey sürekli konuşmuştu...

“Bu rezaletin hesabını onlardan sormayı biliriz, bizi enayi mi zannettiler” diyordu.

Sonunda Suudi’ler petro dolarların ucunu gösterince tavır değişti...

Ve cinayet dosyası, içindeki bütün bilgi ve belgelerle birlikte Suudi Arabistan’a armağan edildi.

★★★

Aynı zamanda Alman vatandaşı olan gazeteci Deniz Yücel dosyası vardı...

Bizzat o zamanki başbakan Merkel o gazetecinin cezaevinden tahliye edilip Almanya’ya gönderilmesi için ısrarla bastırıyordu.

Durup dururken birdenbire tahliye edildi.

Aynı gün Merkel özel bir uçak gönderdi ve Deniz Yücel’in Almanya’ya ulaşmasını sağladı. 

★★★

Bunları söylerken rahip Brunson’u da unutmamak gerekir...

Terör örgütlerine destek vermekle suçlanan ABD vatandaşı rahibin ismi bütün dünya tarafından bilinir olmuştu.

Rahip cezaevinde yatıyordu ve tahliyesi falan asla mümkün değildi.

O kadar ki, Başkan Trump bile bizimkine bastırmaya başlamıştı:

“Bizim vatandaşımız olan Bay Brunson haksız yere ceza almıştır. En kısa zamanda tahliyesini istiyoruz...”

Ve bir süre sonra adam tahliye edildi.

Aynı gün gönderilen özel bir uçakla ABD’ye gönderildi!

★★★

Yani biz bu Tayyipgiller iktidarının bağırış çağırışlarına, bütün dünyaya posta koymalarına alışmıştık.

Taktik belli idi.

Önce sert çıkıp posta koyacaksın.

Karşı taraf ısrar ediyorsa ve senden güçlüyse geri adım atacaksın.

★★★

Her uluslar arası toplantıda olduğu gibi son Madrid buluşmasında da diplomatik girişimler yoğun bir biçimde başlatıldı.

Sonuçta, ABD, İngiltere ve Almanya gibi büyük ülkeler başta olmak üzere bizimkini yumuşatma (!) önerileri getirildi:

“İsveç ve Finlandiya birkaç göstermelik geri adım atsın, ötesini biz hallederiz. Onun bütün isteği Biden tarafından kabul edilmek. Biden bunu kabul ederse Recep Tayyip otomatik olarak geri adım atar ve sorun kolayca çözülmüş olur...”

Nitekim onların dediği aynen gerçekleşti.

İsveç ve Finlandiya vetolarını (!) bir anda kaldırıverdik!

★★★

Yandaş medyada görevli olmak gerçekten zor iş!..

Nitekim dünkü yandaş medya yine muhteşem (!) manşetler atmıştı:

“Madrid zaferi...

“Büyük zafer kazandık...”

“Erdoğan evine zaferle dönüyor...”

“Türkiye masada her istediğini aldı...”

“Türkiye kazandı...”

Vallahi kazancın bu kadarı dostlar başına.

★★★

Sevgili okurlarım bazı konularda sizlerden sık sık özür dilediğimi herhalde anımsayacaksınız.

Benim kafam dardır, anlayışım kıttır!

Bu yüzden yanı başımdaki bazı önemli olayları anlayıp algılamam bile her zaman mümkün olmaz!

Bu son Madrid toplantısında İsveç ve Finlandiya vetomuzu çöpe nasıl ve hangi gerekçeyle attığımız konusu da öyle.

Vetolarda niçin geri adım attık?

Eğer varsa, karşılığında hangi somut güvenceleri, kazançları elde etmeyi başardık?

Yani ‘zaferi’ nasıl kazanmış olduk?

Dün bütün gün düşündüm ama bu basit soruların yanıtını bir türlü bulamadım.

Dedim ya kafam dardır, anlayışım kıttır!