Sevgili okurlarım, uzun yıllar öncesiydi. Türkiye’nin en önde gazetecilerinden biri olan, Milliyet gazetesinin genel yayın yönetmeni Abdi İpekçi’nin, gazetede her pazartesi günü ilginç bir söyleşisi yer alırdı.

O yıllarda Türkiye böyle bölünmemiş, böylesine gerilmemişti.

İnsanlar birbirini düşman olarak görmezdi.

Milliyet artık yok.

Var ama yok!..

Her gün çıkıyor da okuyanı yok.

Kamuoyunda hiçbir etkinliği kalmadı, satışı ne yazık ki birkaç bin’e düştü..

Abdi Bey’in cesur sorularla donatılmış öğretici söyleşileri her pazartesi günü milyonlarca kişi tarafından zevkle okunurdu.

O yıllarda henüz gazeteci değildim ama o heyecana ben de aynen katılırdım.

★★★

Abdi İpekçi, 1979 yılının soğuk bir İstanbul gününde Mehmet Ali Ağca isimli esrarengiz ve karanlık bir katil tarafından öldürüldüğünde, artık iki yıllık gazeteci olmuştum!..

Ve görevim olmadığı halde soru sormayı ondan öğrenmiştim. İlkeler belli idi:

Gazeteci soru sormaktan korkmayan kimsedir.

Bu mesleğin temelinde doğruları yazmak ve adam gibi soru sormayı bilmek vardır.

Gazeteci, sorularını birilerine, örneğin iktidarlara ve egemen güçlere yalakalık olsun diye sormaz.

★★★

Aradan yıllar geçti... Ve günün birinde, Milliyet’te tam sayfalık haftalık söyleşilerde soru sorma görevini ben devraldım.

Sonra bu görevimi yıllarca Hürriyet’te sürdürdüm.

Siyasetçi, gazeteci, iş insanı, sıradan vatandaş...

Kim olursa olsun karşımdaki kişilere içimden gelen bütün soruları özgürce sordum.

Karşımdakiler bazen zor durumda kaldı ve bana kızdı, çünkü; bilinmeyenleri gündeme taşımaya çalışıyordum.

★★★

Aradan yıllar geçti, bu memlekette günün birinde AKP isimli bir parti iktidar oldu...

Bu parti önce kendi özel-tetikçi medyasını kurdu.

Hoşlanmadıkları kimselere yalan yanlış bile olsa bir sürü taciz atışları başlatıldı.

Yine birkaç yıl geçti, başbakan Recep Tayyip, yapılan anayasa değişiklikleri sonrasında cumhurbaşkanlığına terfi ettirildi.

Türkiye’de artık tek adam baskı rejimi egemen kılınmıştı.

Medyaya yeniden el atıldı, iktidarın medya gücü pekiştirildi.

Topluma bu yolla korku salındı, millet baskı altına alınıp sindirilmek istendi.

★★★

Bu iktidar kendi adamlarına çeşitli olanaklar sağlayıp medya patronu yaptı.

Bunun en somut örneklerinden biri Erdoğan Demirören olayıdır.

Devletin Ziraat Bankası bu aileye tam 750 milyon dolar kredi açtı. Şu anda ailenin sahip olduğu medya kuruluşlarına bakar mısınız!

Hürriyet, Milliyet, Posta gazeteleri.

CNN-Türk, Kanal-D isimli televizyon kanalları ve diğerleri.

Buralarda büyük baskı altında çalıştırılan yüzlerce gazeteci ve yüzlerce matbaa işçisi var.

★★★

Evet...Özellikle Recep Tayyip döneminde medya üzerinde patronlarından başlayarak büyük baskılar oluşturuldu.

Biraz anımsayalım, Recep Bey’in her yurt dışı gezisinde 15-20 adet gazeteci uçakta ağırlanır. Bu isimlerin tamamı yandaş medyadan özenle ve cımbızlanarak seçilir. Beyefendi uçakta bunları çevresine toplayıp fotoğraf çektirir, sözüm ona sorularına yanıt verir.

Ama gelin görün ki hiçbiri adam gibi soru soramaz...

Çünkü önce Recep Tayyip’ten, sonra da patronlarından korkarlar. En ufak bir ters soruda patronlarının fırça yiyeceğini, azar işiteceğini ya da başlarına iş açılacağını iyi bilirler.

O yüzden, ‘sormaları gereken’ bazı sorular saray danışmanları tarafından ellerine önceden verilir!

★★★

Şimdi belki sizler de soracak olursunuz...

“Peki ama uçaktaki muhalif medya belli soruları Recep Bey’e niçin sormaz?”

Yanıtını hemen vereyim:

Zira onun dış gezilerine bir tek muhalif gazeteci bile çağrılmaz. Sözcü, Cumhuriyet, BirGün, Korkusuz, Halk tv, Tele 1, Krt, Fox gibi medya kuruluşlardan Allah’ın bir tek kulu bile bugüne kadar o gezilerden herhangi birine çağrılmamıştır!

★★★

Recep Bey birkaç gün önce yine yandaş NTV’nin canlı yayınında boy gösterdi.

Karşısına bu kez dört adet gazeteciyi neredeyse ‘esas duruşta!’ oturtmuştu...

Kim olduklarını bilmiyorduk ama onlar da cımbızla seçilmişti, tam kadro yandaştı!

Aman Allah, ne de güzel sorular soruyorlardı!

Her televizyona çıkışında beyefendi aynı şeyi yapıyor...

Çağrılacak isimleri ya kendisi belirliyor, ya da danışmanları.

İşi sağlama bağlayacak, garantiye alacaksın arkadaş! Canlı yayında çatlak sese ve istenmeyen bir soruya yer yok!

★★★

Gazeteciliğin temelinde korkmadan soru sorabilmek vardır...

Buna, ‘ters ve egemenlerin hoşuna gitmeyecek sorular’ da dahildir, hatta böylesi çok daha makbuldür.

Soru sormaktan korkan, yalaka sorular soran gazeteci aslında patronunun ve kendisinin çıkarları doğrultusunda mesleğine ihanet etmektedir.

Örnekleri her gün karşımızda...

Türkiye’de oluşturulan tek adam baskı rejimi ve korku imparatorluğu dönemi, bazı gazetecileri de ne yazık ki böyle devşirdi, yozlaştırdı.