Sevgili okurlarım, gazetemizin 15 yaşını bitirdiğini dün ben de Sözcü’nün manşetinden öğrendim.

Türk basınında az bir süre değildir.

Bu vesile ile bu gazetede yaşadığım tatlı olaylar birer birer gözümün önünden geçti, yaşadıklarımı anımsadım.

Sözcü’nün ilk nüshası çıktığında ben bu gazetede değildim.

Hürriyet’te yazıyordum...

Yazıyordum ama üzerimdeki büyük baskılarla boğuşuyordum.

AKP iktidarı o sırada kafayı Hürriyet’e ve bana takmıştı.

Kovulmamı istiyordu.

İktidar devleti adım adım ele geçiriyordu ama bugünkü kadar cüretkar değildi.

Henüz tam yerleşmesi mümkün olmamıştı.

★★★

Sözcü yayın hayatına başladı...

Ve iki ay sonra, ağustos 2007’de Hürriyet’ten kovuldum!

Çok ilginç bir süreçti!

Daha önce de hazırlık yapıyordum ama böylece ilk kararımı vermiş oldum.

Bu kovulma sürecinin kitabını yazacaktım.

Günü gününe tutmakta olduğum notlarım elimde hazırdı. Bilgi Yayınevinde hemen yazmaya başladım.

Kitabın olay soğumadan ve unutulmadan piyasaya verilmesi gerekiyordu...

★★★

Sözcü’de hiçbir tanıdığım yoktu...Bazı arkadaşları ismen tanıyordum, hepsi o kadar.

Gazetenin sahibi olan genç iş adamı Burak Akbay ve Genel Yayın Yönetmeni Metin Yılmaz’la hiç tanışmamıştık.

Günün birinde gazeteden bir arkadaş beni aradı:

“Emin abi biz senin geçmişte Hürriyet’te çıkan yazılarını Sözcü’de her gün yayınlamak istiyoruz. Sence bir sakınca olur mu, izin verir misin?”

O sırada hiç tanımadığım bu arkadaşın adı Mehmet Şehirli idi.

Yasal bir sakınca yoksa kabul ettiğimi söyledim...

★★★

Ve benim Hürriyet’te çıkmış olan eski yazılarım bu kez her gün Sözcü’de aynen yer almaya başladı.

Böyle bir olay Türk basınında ilk kez oluyordu.

Bunlar olurken ben Bilgi Yayınevi’nde kitap yazmayı sürdürüyorum. Bir yandan da merak ediyorum...

Acaba kitabın tepkileri ne olacak, kaç adet satılacak?

Adını Kovulduk Ey Halkım Unutma Bizi koyduk...

Kitap patladı.

O kadar ki, sonrasında onun devamı olarak iki kitap daha yazmak zorunda kaldım!

Hürriyet’in patronu Aydın Doğan beni mahkemeye verdi.

Kendisi hakkında yalan ve iftiralar attığım iddiasıyla 50 bin lira tazminat istiyordu.

Açtığı dava reddedildiğinde ben artık Sözcü’de yazmaya başlamıştım.

★★★

Günün birinde Burak Akbay ve Metin Yılmaz Ankara’ya ‘beni istemeye (!)’ geldiler.

Geliş o geliş!..

Ve birinci sayfa anonsları sonrasında ilk yazım 12 ekim 2009 günü yine burada, beşinci sayfada çıktı.

Demek ki aradan koskoca bir 13 yıl geçmiş.

★★★

Gazetede çok değerli arkadaşlar vardı ama bence yetmezdi...

Boşta olan köşe yazarı ve muhabir arkadaşlarla görüşmeye başladım. Hiçbir yetkim olmadığı halde onları bizim gazeteye çağırıyordum.

İlk gelen Necati Doğru oldu, ne kadar sevinmiştim.

Kısa süre sonra Uğur Dündar, Bekir Coşkun, Saygı Öztürk, Yılmaz Özdil ve muhabirler dahil diğer arkadaşlar geldiler.

Gazete artık her açıdan Türkiye’nin bir numarası olmuştu.

★★★

Sevgili okurlarım, size şimdi bir şey söylesem belki bazılarınız inanmayacaktır.

-Bu gazetede 13 yıldan bu yana bir gün olsun baskı yemedim.

-Şu konunun üzerine gidelim, bu konuyu görmezden gelelim gibi bir takım telkinlere hiç muhatap olmadım.

-Sansüre uğramadım.

-Ekipleşme ve hizipleşme hiçbir zaman olmadı.

Aynı durum sanırım bütün arkadaşlarımız için geçerlidir.

★★★

Hangi görevde olursa olsun bir gazetecinin istedikleri işte tam da budur.

Tek üzüntüm çok sevdiğimiz bazı yazar, muhabir ve yönetici arkadaşlarımız vefat etti, aramızdan ayrıldılar. Keşke onlar da yaşıyor olsaydı diyorum.

15 yaşını bitiren Sözcü her açıdan tartışmasız Türkiye’nin bir numaralı, hem de en saygın ve yürekli gazetesi olmayı başardı.

Ne mutlu hepimize.