Sevgili okurlarım, uzunca bir süre birlikte olamadık... Bir tek nedeni var, adına korona denilen ve insanlık aleminin başına bela olan salgın...

Nereden nasıl geldiği, insanlara nasıl yapıştığı çoğu zaman belli değil.

Bundan yaklaşık üç hafta önceydi...

Bu mereti önce bizim hanım kaptı.

Testlerini yaptırdık, pozitif çıktı.

Şimdi bir düşünün, aynı evde yaşayan insanlardan biri koronalı çıkmış, öteki sağlam!

Benim de kapacağım ister istemez belliydi...

Ve kaptım.

★★★

Aylar önce de bir kez kapmış ve yatağa düşmüştüm.

Doktorlar bunun tek çaresinin yatmak olduğunu söylediler.

Yattım, belli vitaminler falan aldım ve işi bu yolla bitirdim.

Tabii evin içinde maske takarak.

★★★

Bundan yaklaşık üç hafta önce üzerime acayip bir halsizlik ve yorgunluk çöktü.

Test yaptırdım, negatif çıktı ama bu kez bizim hanım pozitifti...

Halsizlik ve yorgunluk giderek artıyordu. Galiba şifayı ben de kapmıştım!

Durum kötüleşince ‘kurtarıcı meleğimiz’ Başkent Üniversitesi hastanesine gidip Mehmet Haberal hocamıza görünmekten başka çare kalmamıştı.

Ağrım sızım, ateşim yoktu.

Nezle falan değildim, sadece sürekli olarak burnum akıyordu.

Bir de, ilk koronodan sonra tat ve koku alma duygularımı büyük ölçüde yitirmiştim. (Şimdi de öyle.)

★★★

Hastanede gerekli olan bütün tetkikler yapıldı, sonuçlara baktılar ve yatırmaya karar verdiler...

Ve hastanede ‘virüs yayan koronalılar’ bölümüne yatırdılar.

O bölümde her şey yasaktı. 

Yattığım sürece odadan dışarı çıkamadım, koridora bile adım atamadım. Daraldım, bunaldım ama kimseye bir şey diyemedim ki...

★★★

Doğrusunu isterseniz bu konuda biraz da ‘şımarıklığım’ vardı!..

Gerek evde ve gerekse dışarıda maske takma ‘zahmetine’ hiç katlanamazdım!

Bu konuda eşim Tansel Çölaşan’la aramızda sürekli tartışma çıkar, beni uyarır ama dikkate almazdım.

Hatta, hele açık havada maske takanlara biraz da alaycı (!) gözle bakardım. 

Aymazlığımın ve sorumsuzluğumun cezasını böylece çekmiş oldum.

★★★

Türk toplumu gördüğüm kadarıyla koronaya karşı korunma önlemlerini artık çok fazla ciddiye almıyor.

Toplu taşıma araçlarında bile maske takanların sayısı çok az.

Maske neredeyse sadece hastaneler için geçerli!

Sağlık Bakanlığı da anladığım kadarıyla işi tavsatmış. O eski önlemlerle birlikte Bakanlığın mücadele azmi ve heyecanı da büyük ölçüde yok olmuş. Bu hastalık sürecinde konuştuğum bütün doktorlar aynı endişeyi dile getiriyordu:

“Böyle giderse önümüzdeki aylarda, özellikle de okullar açılınca salgın giderek yayılacak. Yoğun bakım yatakları bütün hastanelerde dolu. Ölümler artacak...Gerekli önlemler alınmadığı sürece böyle olması kaçınılmazdır.”

★★★

Sevgili okurlarım, uzunca bir aradan sonra ilk yazımda kendimden söz etmek durumunda kaldığım için sizlerden özür diliyorum.

Türkiye’nin gündemi çok yoğun...

Rüşvet, yolsuzluk ve her alandaki vurgun iddiaları Türk milletinin başını döndürüyor, tiksindiriyor.

Balık sadece kuyruğundan değil en başından kokmuş!

Ortalığa her taraftan pis kokular yayılıyor.

En yüksek yerlerden bile!..

Neyse, yarından başlayarak normal gündem konularına yavaş yavaş girmeye başlarız!