Sevgili okurlarım, yazıya Türkiye’deki fiyat artışlarıyla ilgili, yaşadığımız olaylar henüz taze iken, küçük bir örnekle başlayayım!..

Birkaç gün önce büyük marketlerden birine girdim, fiyatlara bakıyorum.

Manav bölümündeyim...

Bölüm sorumlusuna sordum...

Fiyatlar uçmaya devam ediyor mu?

Tam bu sırada yanımıza biri geldi. Marketin müdürü imiş. Onun da dertli olduğu anlaşılıyordu:

“Uçmak ne kelime, roketle Ay’a doğru yükseliş aynen devam ediyor.

Manav bölümü sorumlusu söze karıştı...

“Bakın size bir örnek vereyim. Şu tek domates var ya, buna pembe domates deniliyor. Şimdi teraziye koyup fiyatına bakalım.”

Normal büyüklükte bir adet domatesi elektronik teraziye koyup tarttı...

“Görüyorsunuz işte, tek domates 7 lira 34 kuruş. Bir de bunu kilo ile aldığınızı düşünün. Fiyatlar felaket...”

★★★

Biz müdür bey ve manav sorumlusuyla konuşurken orta yaşlı bir hanım geldi.

İki adet havuç almış. Onları tartıya verdi.

Belki inanmayacaksınız ama havuçlar neredeyse bir elin işaret parmağı kadar küçük ve ince.

Manav tarttı...

130 gram.

Hanıma başka bir isteği olup olmadığını sordu, yokmuş.

Ben dayanamayıp sordum:

“Hanımefendi kusura bakmayın ama, bu kadar küçük iki havucu ne yapacaksınız?”

Çok aptalca bir soru olduğunu sonra anladım.

Belli ki hanım da bozulmuştu:

“Havuç ne yapılır, yemeğe koyacağım.”

Döndü gitti.

Ona başka sorular da sormak isterdim ama doğrusunu isterseniz çekindim...

Haklı olarak ters bir şey söyler, ya da yanlış anlar ve altından kalkamazdım.

Market müdürü, hanım uzaklaşınca ekledi:

“Bu hanımı tanıyorum, öğretmendir...”

Ve ekledi:

“Burada her gün böyle nice acı olaylara tanık oluyoruz. Et reyonunda utana sıkıla 100 gram kıyma isteyenler var...”

★★★

Reyonlar arasında biraz daha tur attım, çalışanlardan bilgi aldım.

Bırakın parça etleri falan bir yana, bir kilo kıymanın bile fiyatı 200 liraya yaklaşmış...

★★★

Süt ürünleri derseniz et fiyatlarından daha hızlı yükselmiş.

Özellikle de süt, peynir, tereyağı, yoğurt...

Bir ithal peynir var, kilosu 530 lira.

Raflar derseniz dolu!

Recep Tayyip’in söylediğine bakılırsa Almanya ve AB ülkelerinde raflar boş ama bizde dolu!

Sadece seyirlik manzara ile yetinirseniz gerçekten muhteşem!

Çeşit çeşit peynirlerin, salam ve sosislerin ve bütün süt ürünlerinin vitrinleri dolduran rengârenk görüntüsü dört dörtlük.

İnsanları imrendiriyor.

Market müdürü şakayla karışık konuştu:

“Benden size tavsiye, eğer bir şey alacaksanız şimdi, bugün alın.”

“Niye?”

“Çünkü şimdi görmekte olduğunuz fiyatlar yarın olmasa bile birkaç gün sonra mutlaka yine zamlanmış olacak. Örneğin kısa süre içerisinde ete, süte, peynire ve meyve sebze dahil her şeye yeni zamlar gelmesini bekliyoruz.”

★★★

Sevgili okurlarım, belli bir varlıklı kesim dışındaki herkes sıkıntı yaşıyor...

Ve iktidar buna çare bulamıyor.

Millet artık o palavraları dinlemekten bıkmış usanmış durumda...

Milletin karnı doymuyor.

★★★

Ancak böyle bir ortamda özellikle televizyon kanallarında sürdürülen bazı programlar ısrarla devam ediyor.

Yemek programları!

Stüdyolarda veya açık havada sofralar kuruluyor.

“Şef” olduğunu ve yemek pişirmenin ustası olduğunu iddia eden kadınlı erkekli birileri bazen tek başlarına, bazen de yanlarına topladıkları yarışmacılarla, yemek pişirmeye girişiyor.

★★★

Hazırlanan yemekler gerçekten dört dörtlük...

İzlerken tok bile olsanız ağzınız sulanıyor,  ister istemez acıkıyorsunuz.

Ekranda tarifi yapılan ve hazırlanıp pişirilen yemekler arasında kuru fasulye pilav falan gibi bizim geleneksel yemeklerimiz yok.

Ama fiyakalı laflar ve sunumlarla çok değişik yemekler yapılıyor.

Televizyonlarınızı açtığınızda her kanalda, her gün yemek programlarını görüyorsunuz!

Alışveriş listesine iki adet küçücük havuç koyabilen öğretmen hanım, o   programları izlerken acaba ne düşünüyor!

Ayın sonunu getiremeyen, yetersiz beslenmek zorunda kalan milyonlarca insanımız ne diyor!..

O programlarda aslında kendileriyle alay edildiğinin, kendilerine saygısızlık yapıldığının acaba farkındalar mı?