Sevgili okurlarım, adına Osmanlı denilen kavram halen her birimizin kafasında şu veya bu biçimde yerini korumakta.

Özellikle de dinci kesimin ve şimdi iktidar olanların beyninde, zihninde ve her şeyinde yer alıyor.

Onların yayın organlarında izliyoruz...

Osmanlı’ya her gün övgüler düzülüyor.

Peki ama onların kafası bu konuda nasıl çalışıyor, hangi kesimleri nasıl ikna etmeye çalışıyorlar?

Egemenliğini devletin başında yüz yıllar boyunca sürdüren bir hanedandan söz ediyoruz...

Çok basitçe anlatmaya çalışayım.

★★★

9 Eylül İzmir’in 100. kurtuluş yıldönümü idi...

En az bir milyon kişinin katıldığı konser ve törenlerde Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer miting alanına hitap ederken hepimizin bildiği gerçeği bir kez daha haykırdı.

Türkiye ve İzmir’i hiçbir karşı koyuş gerçekleştirmeden düşmanlara teslim eden Osmanlı yönetimini birkaç cümleyle eleştirdi.

“Gaflet, dalalet (doğru yoldan sapma) ve ihanet içinde” olduklarını söyledi.

Vatan elden gitmişti.

Başkent İstanbul dahil vatanın neredeyse her yeri düşman işgali altında idi.

İzmir bunun son örneklerinden biriydi.

Bu olanların sorumlusu acaba kimdi!

Bütün bunlar herhalde kendi kendine olmamıştı.

★★★

Soyer’in bu sözlerinden hemen sonra iktidar kesimi (AKP ve Devlet Bahçeli başta olmak üzere) kıyameti kopardılar...

“Vay efendim, sen bizim atamız Osmanlı’ya bu sözleri nasıl söylersin, nasıl hakaret edersin!”

Oysa Osmanlı bizim atamız falan değil, sadece geçmişimiz.

Osmanlı’nın yüz yıllar boyunca süren egemenliğinde nice olaylarla gurur duyduk, ama özellikle son yıllarında nicelerinden utandık.

Bir padişah vardı...

Fatih Sultan Mehmet.

İstanbul’u fethetti, çağ değiştirdi.

Onunla her zaman gurur duyduk...

★★★

Aradan uzun yıllar geçti, tahta onun torunu olan bir başka padişah çıktı.

Kanuni Sultan Süleyman.

Padişahlığının önemli bir bölümünü yurt dışında seferlerde geçirdi.

İstanbul saraylarındaki zevk ve sefa alemlerini bırakmış, Avrupa ve İran üzerine açtığı seferlerde ordusunun başında yer almıştı.

O gerçek bir kahramandı.

Viyana üzerine bile sefer açmış, kışın gelmesi ve havaların soğuması nedeniyle kuşatmadan vazgeçmek zorunda kalmıştı.

★★★

Ölümü de seferde oldu...

Macaristan’da Zigetvar kalesini kuşatmıştı.

Hastaydı ve orada can verdi.

Asker paniklemesin diye ölümünü ordudan gizlemek zorunda kaldılar.

Bazı organları oracıkta gömüldü, bazıları İstanbul’a getirildi.

Fatih Sultan Mehmet, Kanuni Sultan Süleyman gibi padişahlar hiçbir zaman gaflet, dalalet ve ihanet içinde olmadı.

Hiç kimse de ne geçmişte, ne de günümüzde onları böyle suçlamaya kalkışmadı.

Tam tersine onlarla her zaman gurur duyduk.

★★★

Şimdi gelelim işin yüz yıllar sonrasına...

Devleti 33 yıl boyunca yöneten, yaşadığı Yıldız sarayından dışarı çıkamayan korkak ve vehimli bir padişah vardı. Hangi yaptıklarını yazmalı bilmiyorum ki!

Rumeli, Doğu Anadolu ve Kıbrıs onun zamanında elimizden çıktı.

Rus ordusu bugünü Yeşilköy’e kadar geldi, orada görkemli bir zafer anıtı inşa etti...

Ve Abdülhamit uzun yıllar beş katlı apartman yüksekliğindeki bu işgal anıtının gölgesinde yaşamaktan hiç utanmadı.

Bu iğrenç anıt sonraki yıllarda iktidara gelen İttihat Terakki yönetimi tarafından bombalanıp yıkıldı.

Var mı ortada bu gerçekleri inkâr edecek bir babayiğit, varsa çıkıp konuşsun!

★★★

Hele sonrasında gelen bir ‘son padişah” var ki, onun günahları affedilir gibi değil.

Vatan işgal edilirken bu hazret sarayında çaresiz oturuyordu.

Hem zavallı, hem de hain.

Yunan ordusu Anadolu ve İzmir’i ele geçirirken Vahdettin olanı biteni sessizce izliyordu.

Neyse ki bazı asker ve sivil yetkililer el koydu da Milli Mücadele başladı. Yoksa sonumuz haraptı.

Peki sonrasında ne oldu?

İstanbul’u işgal eden İngiliz ordusuna sığınan, komutanına “Beni kurtarınız” diye resmi yazı gönderen Vahdettin bir İngiliz zırhlısına bindirildi ve servetiyle birlikte yurt dışına kaçtı!

Bilmeyenler ve bu rezilliğe inanmayanlar için söyleyeyim, zırhlının adı Malaya!

★★★

Tunç Soyer 9 Eylül kutlama töreninde o sözleri söylerken, o günkü Osmanlı yönetiminin acizliğini ve zavallılığını açıklarken Osmanlı devletinin “Gaflet, dalalet ve ihanet” içinde olduğunu vurguluyordu.

Haksız mı, yanlış mı?

Ağzına sağlık.