Sevgili okurlarım, dünya liderimiz şu anda ABD gezisinde propaganda yapmakla uğraşıyor.

Çağıran olursa bazı medya kuruluşlarıyla falan görüşmeler yapıyor.

Bu arada fırsat bulduğu takdirde propaganda sürecine balıklama dalıp bazı somut gerçekleri ABD ahalisine anlatmaya çalışıyor.

Dün, iktidar basınının bir numaralı temsilcisi olan Sabah gazetesinin kocaman manşeti aynen şöyle idi:

“Batı’da raflar boş, Türkiye’de dolu.

New York’ta PBS’ye (bu isimli televizyon kanalına) konuşan Başkan Erdoğan, ekonomik krizi ve dünya gündemini değerlendirdi:

‘Ülkemde marketlerde raflar dolu ama Amerika’da, Fransa’da, Almanya’da raflar boş.”

Bu kadar iddialı konuştuğuna göre, gittiği yerlerde belki marketleri dolaşıp raflardaki boşlukları görüyordur!

★★★

Sayın büyüğümüz sonra eklemiş ve eğer kendisini izleyenler varsa onlara küçük bir ders vermiş:

“Enflasyon aşılmaz bir tehlike değildir. Ben ekonomistim. Şu anda yüzde 8 enflasyonun bile tehdit ettiği ülkeler var.

Bizde yüzde 80...

Ama benim vatandaşım şu anda istediği her türlü ürünü marketlerde bulabiliyor.”

Beyefendi çok doğru söylüyor.

Buluyor ama alamıyor!

★★★

Şimdi bu kısa söyleşisine neresinden bakmalı, ne yapmalı!

İnsan ne demesi gerektiğini gerçekten şaşırıyor ve hayretler içinde kalıyor.

Sen gideceksin yabancı ülkelere ve oralarda tereciye tere satmaya kalkışacaksın.

Bizde enflasyon yüzde 80 imiş ama Avrupa ülkeleri yüzde 8’le bile sarsılmış!

Market rafları (sözlerinden anlaşıldığı kadarıyla) o yüzden boşmuş.

Sıkılmasa “İşte bu yüzden ABD dahil Batı ülkelerinde açlık ve sefalet var” diyecek de o kadarını söyleyemiyor.

Oysa bütün Batı ülkelerinde raflar dolu.

Ne ararsanız var.

★★★

Demek ki onlar enflasyonun yüzde 8’ini bile kaldıramazken biz bunun 10 katını rahatça kaldırıyormuşuz...

Yani kendisi bir ‘ekonomist’ olarak elin oğluna şunu demeye getiriyor:

Raflarımız dolu, vatandaşımız ne isterse alıp götürüyor.

Ancak anlattığı süreç Türkiye’de birazcık farklı!

Raflar dolu ama cepler boş!



Sevgili okurlarım, yukarıda da değindiğim gibi değerli büyüğümüz ve aynı zamanda bütün dünyaya yön veren büyük devlet adamımız New York gezisinde...

Orada her yıl bu günlerde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu toplanır...

BM tarafından tanınan kayıtlı 193 ülke var.

Çok çurçur olmadığı sürece isteyen her ülkenin devlet ya da hükümet başkanları bu yıllık toplantılara katılıp nutuk söyler.

Bizim Recep Bey de her yıl aynı şeyi yapar.

★★★

Dünya liderimiz iki gün önce kürsüye çıkıp KKTC’nin resmen tanınmasını istedi ve şöyle dedi:

“Gerçekleri görmek isteyen herkes Kıbrıs’ta iki ülke ve iki halk olduğunu bilmektedir. Uluslararası toplumu bir an önce KKTC’yi tanımaya davet ediyoruz. KKTC’nin bağımsızlığının tanınması, sorunun çözülmesi için tek yoldur.”

Doğru söylüyor ama eksik konuşuyor.

KKTC’yi uzun yıllardan bu yana resmen tanıyan bir tek ülke var...

Türkiye!

İkincisi henüz çıkmadı.

★★★

Dünya üzerinde onlarca Müslüman ülke var...

Bazıları bizim sözüm ona vazgeçilmez dost ve kardeşlerimiz!

Azerbaycan, Pakistan, Bangladeş, Malezya, Katar, Bosna, Bazı Orta Asya devletleri vesaire...

Sayın sayabildiğiniz kadar.

Ama ne ilginçtir, bunların biri bile KKTC’yi tanımıyor...

Çünkü her biri farklı dünya devlerinden birinin kucağında oturuyor.

★★★

Başları şu veya bu nedenle derde girdiği, ya da sıkıntıya düştüklerinde ilk başvurdukları yer Türkiye olur.

Azerbaycan Ermenistan’la kapışır, yetiş Türkiye...

Pakistan’da sel felaketi olur, yardım gönder Türkiye...

Libya’da iç savaş çıkar, asker gönder Türkiye...

★★★

İyi hoş da bunlardan birinin bile aklına “Ya biz de şu KKTC’yi artık tanıyalım da Türkiye’ye daha fazla ayıp etmeyelim” demek gelmez.

Belki gelir de hayata geçiremezler...

Çünkü dedim ya, her birinin farklı hesapları vardır.

“Aman bizim Hristiyan patronları kızdırmayalım” diye düşünürler.

Biz de dost ve kardeş (!) Müslüman ülkeler deyip birbirimizi avutmaya, aldatmaya, kandırmaya kalkışırız.