Sevgili okurlarım, şimdi her şey gibi onu da unuttuk ama bizim yurt dışında küçücük de olsa bir toprağımız vardı.

O toprağımızda Türk bayrağı göndere çekili idi.

Mehmetçik 24 saat nöbet tutardı.

Suriye topraklarında küçücük bir bina... Çevresi çim ve çiçeklerle bezenmiş, Türk askeri yıllar içerisinde her yere ağaç dikmiş.

Fırat nehri üzerinde bir adacık...

Eski adı Caber kalesi idi ama artık kale yoktu...

★★★

Evet, birkaç yıl öncesine kadar yurt dışında sahip olduğumuz ve üzerinde bayrağımızın dalgalandığı tek toprağımızdı.

1921 yılında Kurtuluş Savaşı olanca hızıyla sürüp giderken Fransa ile Ankara anlaşmasını imzalamıştık. Adacık ve türbe o sırada, Suriye’deki Fransız toprağının bir parçası idi.

Mustafa Kemal Paşa Ankara’da yapılan görüşmelerde orasının Türk toprağı sayılması için Fransa’ya bastırdı.

Niçin?..

Çünkü o türbede Osmanlı’nın büyük atası olan Süleyman Şah yatıyordu.

İki muhafızı ve atıyla birlikte Fırat nehrini geçerken boğulmuş ve oraya gömülmüştü.

Osmanlı’nın kurucusu olan Osman Gazi’nin dedesi idi.

Yaklaşık 700 yıldan bu yana orada yatıyordu.

Fransa çok direndi ama isteğimizi kabul etti.

Anlaşmanın altında yeni Türk devleti adına Mustafa Kemal Paşa’nın imzası vardı.

Savaşla geçen o telaşlı günlerde bile Süleyman Şah’a saygısını göstermiş, O’nun mezarını anlaşmada geçtiği gibi ‘Vatan malı’ yapmayı başarmıştı.

★★★

Mehmetçiğin o günden beri nöbet tuttuğu ve üzerinde Türk bayrağının dalgalandığı türbenin yeri günün birinde (yıllar önce) değiştirildi.

Suriye Fırat üzerine bir baraj yapıyordu.

Adacıkla birlikte türbe de su altında kalacaktı. Türkiye Cumhuriyeti tarafından yeni yerine taşındı.

Yeni türbenin Türk sınırına uzaklığı sadece 25 kilometre idi.

★★★

Günün birinde Türkiye’de AKP isimli bir parti iktidara geldi...

Bunların ilk işi sınır komşumuz olan ve olmayan irili ufaklı bütün ülkelerle papaz olmak, posta koymak ve herkese düşmanlık sergilemek oldu.

Aynı şeyi Suriye için de yaptılar...

Esad’ı devirmeye soyundular ama başarmaları mümkün olmadı.

Onlar her şeyi bilirdi (!) ama Esad düşmanlığının ülkemize maliyetinin bu kadar yüksek olacağını hesap etmeleri mümkün olmamıştı.

Sonra Suriye’de iç savaş çıktı, Esad hırpalandı, pek çok yerden geri çekilmek zorunda kaldı...

O’nun terk ettiği bazı bölgelere ise adına IŞİD denilen Taliban benzeri bir İslamcı örgüt çöktü. (Irak Şam İslam Devleti.)

Bizi yöneten iktidar bu isimden pirelendi. İslam sözcüğünün terörle birlikte anılmasını istemiyordu!

Dolayısıyla bu örgütün adını kendi kendilerine (ne demekse!) DAEŞ yaptılar.

Oralara ikinci çöken ise PKK idi.

Neyse, biz konumuzdan sapmayalım...

★★★

İslamcı IŞİD kafayı Süleyman Şah türbesine takmıştı.

Türbenin derhal yıkılmasını, Mehmetçiğin geri çekilmesini ve türbedeki Türk bayrağının indirilmesini istiyor, aksi takdirde türbenin bombalanıp imha edileceğini bizimkilere bildiriyordu.

Bizi yöneten AKP iktidarı korktu, bir şey yapması mümkün olmadı...

Ve türbe iptal edildi!..

Ellerimizle yıktık, yok ettik. 

Bayrağımız indirildi, Mehmetçik geri çekildi.

Oysa o türbe sınırımıza sadece 25 kilometre mesafede idi...

Hiçbir şey yapamadılar!

Süleyman Şah Türbesi, Suriye'nin Karakozak beldesinde Türk toprağı olan Fırat nehrindeki bir adacıkta bulunuyordu. Bu tarihi türbe ve yanındaki Saygı Karakolu, tarafımızdan yıkıldı.


★★★

Sevgili okurlarım, bu memlekette bir sürü “Osmanlıcı (!)” var.

İşleri güçleri Osmanlı’ya, halifeliğe her gün övgüler düzmek, Cumhuriyet rejimine sövüp saymaktır.  

Yurt dışındaki tek toprağımız olan Süleyman Şah türbesini şeriatçı bir örgüte kendi ellerimizle böyle teslim etmemizi gayet normal karşıladılar.

Ses veremediler, bugün de veremiyorlar.

Oysa orası Osmanlı’nın büyük atası olan Süleyman Şah’ın türbesi idi. Sembolik bile olsa yurt dışında bayrağımızın dalgalandığı tek ‘Türk toprağı’ idi.

Şimdi orada ne bayrağımız kaldı ne askerimiz.

Türbe de yıkıldı gitti, tarihe karıştı.

Bu sahtekârları iyi tanımak gerekir. Osmanlı’ya saygıları işte bu kadarcıktır!

★★★

Dönemin başbakanı Recep Bey ve Genelkurmay Başkanı Necdet Özel Bey’e soralım bakalım...

Süleyman Şah’ın türbesi zaten elden çıktı da, kemikleri ve sandukası acep nerede? Nasıl buharlaştı bunlar?

Eğer varsa, göstermelik tabutlar ve sandukalar boş mu değil mi?

Sınırdan sadece birkaç kilometre içeri girip o türbeyi yeniden inşa edecek, bayrağımızı çekecek ve sonra koruyacak güce sahip miydik, yoksa değil miydik?

Sergilediğiniz şu sorumsuzluk acaba içinize siniyor mu?

Yanıt vermeleri acaba mümkün olur mu...

Boşuna beklemeyin, olmaz!

★★★

Ama merak etmeyin!..

Bu ilginç konuyu Türk toplumu gibi bizim muhalefet partileri de unuttu gitti.

Her gün ve her fırsatta Osmanlı cazgırlığı yapan iktidardan bu olayın hesabı sorulmadı, ülke gündemine taşınması her nedense mümkün olmadı!..

(Çok önemli güncel bir gelişme olmadığı takdirde bu hadiseyi bire bir yaşayan bir diplomatımızın neler söylediğini yarınki yazımda anlatacağım.)