Adım adım olmasa da dünyanın dört bir yanını gezdim. Gördüğüm ülke sayısı görmediklerimden fazladır.

Durum böyle olunca da bir çok ilginç yemekle tanıştım.

Kiminin tadına baktım, kimini görmek bile istemedim. Bunlar arasında hoşuma gidenler de oldu, kusturanlar da!

Örneğin İzlanda’da, köpek balığı turşusundan bir ısırık alınca kusmamı engelleyemedim. Hakarl adı verilen bu turşu, Grönland köpek balıklarından yapılıyor. Balık temizlendikten sonra, etler kumların altına gömülüyor. 6-7 hafta, güneş altında, kumların altında yatan balık daha sonra çıkartılıp, yarı gölge kulübelerde kurumaya bırakılıyor.

Bana ikram edilen et, lağım gibi kokuyordu. Ev sahipleri bir yandan votka içip, bir yandan bu turşuyu yerken, ben kapının önünde kusuyordum.

Güney Çin’de yaptığım gezide, kızarmış pirinç pilavı üstünde, ızgara köpek ciğeri ikram ettiler. Masaya bakmak dahi istemedim. Köpek etinin yenmesi Uzak Doğu’da yasaklanmış ama karaborsası epey para ediyor. Örneğin köpek çorbası 10 dolar, yahnisi 16 dolar, tandırı 25 dolardan satılıyor.

Bir başka yiyemediğim yemek de, sarımsaklı yarasa yahnisi oldu. Çin’de yarasa etinin, mutlu ve uzun bir yaşam sağladığına inanılıyor. Özellikle Pasifik adalarında, bira içinde pişirilen yarasa eti çok seviliyor. Bol acı biber ve sarımsakla yapılan yahni de sevilen yemeklerin başında yer alıyor.

Endonezya’da yılan ve dev kertenkele eti çok seviliyor. Ateşte közlenmiş kertenkele etinin tadını sevdiğimi hatırlıyorum.

Japonların damaklarını şenlendiren, deniz anası salatasını ise hiç sevmemiştim.

Liste uzayıp gidiyor.

Akrep, hamam böceği, tırtıl kızartması, maymun beyni, sincap yahnisi ve diğerleri…

Bazılarına göre de bizim güzelim limonlu beyin salatası, kokoreç, Adanalıların bayıldıkları şırdan, işkembe çorbası, paça çorbası, bumbar, yenemeyecek yemekler listesinde yer alıyor.

Kültür ve alışkanlık meselesi!

Halbuki en size bu hafta kurtlanmış bir peyniri anlatmak istiyordum. Laf lafı açtı, girizgah biraz uzadı.

Peynirin adı Casu Marzu. Anlamı: Kokuşmuş peynir. İtalya’nın Sardinya Adası’nda üretiliyor.

Adanın koyun sütünden üretilen Pecorina peyniri, bütün peynir severlerin malumudur. İtalya’nın en çok tüketilen peynirleri arasında yer alır.

Casu Marzu, işte bu peynirden üretiliyor.

Nasıl mı?

Olgunlaşıp, sertleşen Pecorina tekerleğinin ortasına, 25 kuruş büyüklüğünde bir delik açılıyor. Bu delikten içeri giren peynir sinekleri, yumurtalarını peynirin üstüne bırakıyorlar. Yumurtadan çıkan lavralar, peyniri yemeye başlıyorlar. Lavraların sindirim sistemindeki asitler, peynirin yağını parçalıyor, sert yüzey, krem peyniri haline dönüşüyor.

Bu arada lavralar, beslenip, bir santimetre uzunluğunda besili kurtçuklara dönüşüyorlar.

Bu peynirin meraklıları çok. Ekmek üstüne canlı kurtçuklarla sürüp yemeye bayılıyorlar. Ben henüz tadına bakmadım ama peynir meraklısı arkadaşlarım, İzmir Karaburun’un Kopanisti peynirini andırdığını söylüyorlar. Yani dili yakan keskinlikte, ekşimsi bir tadı varmış.

Ayrıca yanına, adanın sofra şarabı çok yakışıyormuş.

Bir gün mutlaka deneyeceğim.

Bu peyniri yiyenler önemli de bir uyarıda bulunuyorlar: “Yerken elini gözüne siper et!” Meğerse rahatsız edilen kurtçuk, 15 cm. sıçrayıp, gözünüze kaçabiliyormuş.

Sardinya Adası’nda bu peynirin üretilmesi şimdi yasaklanmış. Neden olarak kurtçukların, yiyenlerin bağırsaklarına yapıştığını ve zaman içinde bağırsak çeperini delip, ölüme neden oldukları gösteriliyor.

Üretirken yakalanırsanız cezası 50 bin avroymuş.

Ama bu ceza, merdiven altı üretimi engelleyemiyormuş. Ayrıca adanın kuzeyindeki Fransız Korsika adasında yasak yok, orada üretilen peynirler el altından müşterisini buluyor.

Bu kurtlu peynir hikayesi, benim kuşağıma hiç de yabancı değil. Biz de yıllarca soframıza “Kurtlu Kaşar” peynirini koyduk. Bunları pazarlayanlar, bu kurtlar sayesinde çok zengin oldular. Biz de kurtçukların tadına bakmış olduk.