İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, “Afgan çobanları alalım tarımın ne olacağını hep birlikte görelim” diyerek enteresan bir bakış açısı sergiledi.

Afgan çobanlarla tarım devrimi yapmak biraz hafif kaldı sanki... Hayvancılığı dağda bayırda koyun, keçi otlatmak zannetmek, öküzlerle tarla sürmek gibi...

★★★

Ülkenin Tarım ve Orman Bakanı’nın aklına bu güzide fikir neden gelmedi? Gerçekten hayvancılıkta tek sorun koyun güdemeyen Türkler mi?

Tarlaları ne yapacağız? Onları da verelim, Suriyeliler eksin. Ekerler mi? Ekeceklerine ülkelerine dönerler! Göz göre göre zarar mı edecekler?



★★★

2002’den beri Çiftçi Kayıt Sistemi’ne kayıtlı çiftçi sayısı 20 yılda 3.2 milyondan 400 binin altına geriledi. Neden acaba?

İstatistik Kurumu’na göre bile mayıs ayında üretici enflasyonu yıllık yüzde 155’e ulaştı. Bunun anlamı tüm dünyada enflasyon ve fiyatların artıyor ama Türkiye’de maliyetler dünya ortalamasının 4 katına çıkıyor.

★★★

Sahi yıllardır ne yapıldı? Fiyatlar artmasın, vatandaş hayıflanmasın diye ithalatın önü açıldı. Çiftçi ürettiğini zararına sattı. Para kazanamadı. Tarlayı ekemedi. Çocukları kente gitti.

Bak, Afgan çoban projesiyle hem göçmen problemini hem hayvancılık problemini çözersin, hop iki sorun da ortadan kalkar. Vallahi bak nasıl zekice çözüm bulmuşlar.

Venezuela’dan ithalat aşkı


Mutlaka bir bildikleri vardır diyorsunuz ama iktidar geçen hafta Türkiye adına Venezuela’da buğday üretmeye karar verdiğini duyurdu.

Venezuela’da iklim koşulları ve nem nedeniyle buğday üretimi yapılamıyor. Venezuela’nın ithalat kalemleri arasında buğday ve un ciddi anlamla yüksek pay alıyor. Geçen yıl Venezuela’dan sıfır gümrükle peynir ithali kararı alan iktidarın bu kararının ardından Venezuela’nın peynir ihraç edecek durumda olmadığı, ülkede yaşanan kıtlık nedeniyle Venezuela halkının peynir bulamadığı ortaya çıkmıştı. Sahi nedir bu dünyanın bir ucu Venezuela’dan bir şeyler ithal etme aşkımız? Hepimiz şaşkınız!

Şehir hastanesi parasına şehir kurarsın


Ükedeki 13 şehir hastanesini işleten 4 şirkete yapılacak sadece 2022 yılı ödemesi 33 milyar 769 milyon liraya ulaştı. Sahi eski hastanelerin nesi vardı? Düşünsenize bu para onlara harcansaydı...

Şehir hastaneleri, bedelsiz olarak şirketlere tahsis edilen Hazine arazileri üzerine hasta garantisi karşılığı inşa ettiği özel hastaneler...



★★★

Bu hastanelerde Sağlık Bakanlığı kiracı konumunda yer alıyor. Mülkün sahibi olan şirketlere Sağlık Bakanlığı en az 25 yıl boyunca kira ve bina bakım parası ödüyor. Ne anladık biz bu işten?

Örnek de almadık. İngiltere bu sistemi denedi. Daha yatırım aşamasında fark ettiler ki, bu model sağlık sistemini de sağlık için kamu tarafından ayrılan bütçeyi de kurt gibi yiyip bitirir. Karşılanamaz bir yük getirir. Vazgeçtiler!

★★★

Bırakın kiraları, hastane etrafında yapılacak her türlü işletme kârı da şirketlerin hanesine gelir olarak yazılıyor.

Hastane şirketleri, kira dışında; röntgen, laboratuvar, güvenlik, temizlik ve yemekhane hizmetlerinden de para kazanıyor. Bitmedi! Hastane çevresinde otopark, lokanta, büfe gibi ticari alanları da işleterek kâr elde ediyor. İsterse kiraya veriyor.

Yapım işini gerçekleştirecek firma lehine bedelsiz, bağımsız ve sürekli üst tesis kurma hakkı çeyrek yüzyıl boyunca saklı... Devlet şirkete, sözleşme süresini 49 yıla kadar uzatılmasına imkân sağlıyor.

★★★

Hastane şirketlerinin gelirlerinin; KDV, damga vergisi ve harçlardan muaf tutulması sözleşmelerle garanti ediliyor.

Kurulan Şehir Hastanesinin çevresindeki Devlet Hastaneleri kapatılıyor ve kadroları Şehir Hastanesine devrediliyor. İster beğensin isterse beğenmesin kadro geçişe mecbur kılınıyor.

★★★

Suyundan da koy, menüde başka neler var derseniz, bilemiyoruz! Şehir Hastaneleri, İhale Kanunu’na tabi değil! Bu tür konular “ticari sır” gerekçesiyle açıklanmıyor. Bize de hasta olup para kazandırmak kalıyor.

Bu yıl için 33 milyar 769 milyon lira ödeme yetse bari... Biz devamlı müşteriyiz, indirim yapmayı düşünmezler mi?