Sayıştay yaklaşık 160 yıl önce kuruldu. 99 yıl önce de Cumhuriyet kuruldu. Cumhuriyet kurulunca Sayıştay da yeniden kuruldu. Sayıştay 1924 Anayasası’na kondu, Anayasal kuruluş oldu.

Kabaca anlatıyım.

Sayıştay!

Ahlaksızı bulur.

Rüşvetçiyi açık eder.

Hortumcuyu yakalar.

Hırsıza kelepçe vurur.

Yani bunu için kuruldu. Sayıştay deneticileri devlet kurumlarında “harcamaları” denetler. Kamu kuruluşunu yönetenleri (cumhurbaşkanı, başbakan, bakan, genel müdür, işletme müdürü, yönetim kurulu üyesi, orduda general, poliste şef, hastanede baş hekim, maden ocağında yönetici; kim sorumluysa) mali denetimden geçirirler israf, rüşvet, adam kayırma, kişi zengin etme, ahlaksızlık, çürüme varsa yargılar, hesap sorar, sorması gerekir.

★★★

Bir de YDK var.

Yüksek Denetleme Kurulu.

Cumhuriyet kuruldu. Birikmiş özel sermaye yoktu. Yetişmiş iş adamı da yoktu. Kalkınmayı devlet omuzladı. Kamu kurum ve kuruluşlarını kurdu. Fabrikalar, atölyeler, hastaneler, maden ocakları, kömür yatakları, limanlar, yollar, üniversiteler, kütüphaneler, çiftlikler, haralar, her girişim; tavuk kümesleri ve turistik oteller bile “devlet teşebbüsü” ile yapıldı. Cumhuriyeti kuranlar 1938 yılında; devlet kuruluşları; çapsızlığa, çapaçulluğa, ahlaksızlığa batmasın diye Umumi Murakabe Heyeti’ni yani Yüksek Denetleme Kurulu’nu kurdu. YDK da Anayasaya kondu, Anayasal kurum oldu.

İnsanın 2 gözü var.

YDK 3 güzlüydü.

3 gözünü de açacak.

Bütün kamu kurum ve kuruluşlarında Meclis yani halk adına 3 koldan 3 göstergeyi (ölçüyü) denetleyecek; ters, yanlış, eksik, ahlaksız bir gidiş varsa rapor yazacak Meclis’e “görüşülsün, dikkat edilsin, eksiklikler zamanında giderilsin, sorumlular hesaba çekilsin” diye gönderecekti. Yüksek Denetleme Kurulu’nun seçkin bir dikkatle ve tarafsız sınavlarla kadrosuna alıp görev verdiği deneticileri tarafından 70 yıl boyunca kamu (devlet) kurumlarında 3 göstergeyi inceleyip denetledi:

Üretimin kalitesi.

İşyeri güvenliği.

Üretim verimliliği.

Raporlardı ve Meclis’e KİT komisyonunda görüşülsün diye gönderdi.

2010 yılına geldik.

İktidarda Tayyip Erdoğan’ın kendi deyimiyle “muhafazakar devrimci” yönetimi vardı. Muhafazakar devrim yaparak cumhuriyetin kurumlarını hallaç pamuğuna çeviriyordu. Yüksek Denetleme Kurulu’nu kapattı, Sayıştay’ın içine (bünyesine) attı. Böylece Sayıştay kamu kurum ve kuruluşlarında hem mali, hem üretim kalitesi, hem iş güvenliği, hem üretimin verimliliğini Meclis adına (yani Türk milleti adına) denetler raporlar yazar oldu.

★★★

Şenol Sarrafi, 34 yıl Yüksek Denetleme Kurulu’nda denetici olarak çalıştı. SÜMERBANK fabrikaları, TEKEL fabrikaları, PTT, TOPLU KONUT, DENİZ YOLLARI, THY’de 34 yıl boyunca denetim yaptı, raporlar yazdı, KİT Komisyonu görülmelerine katılıp, 3 gözle; “üretim kalitesi- işyeri güvenliği-üretimin verimliliği” ölçülerine bakarak yazdığı raporları savundu.

Şenol Sarrafi!

Emekli oldu.

Amasra da kömür ocağı patlayınca; “41 Canımızı yitirdiğimiz kömür ocağı patlamasında Kamu Denetim Sisteminin düşündürdükleri” başlığıyla görüşünü yazılı olarak 10 sayfa bana gönderdi.

Özet çıkardım.

Sizinle paylaşıyorum:

“Yüksek Denetleme Kurulu’nun Sayıştay’a devrinden sadece 1.5 yıl sonra Meclis’te bir torba kanun çıktı. Bu torbanın içine maddeler ve fıkralar kondu. Sayıştay deneticisi denetlediği devlet kurumunda tespit ettiği usulsüzlük, yolsuzluk, tedbirsizlik, israf; o devlet kurumunu yöneten genel müdür, müdür, şef her kimse onun görüşlerine uymuyorsa; bu rapora bulduklarını yazamaz oldu. Yine bu torba yasanın içine konulan başka bir madde ile de Sayıştay içinde “Rapor Değerlendirme Komisyonu” da kuruldu. Böylece Sayıştay deneticilerinin yazdığı raporlar, Sayıştay Başkanlığı’na sunulmadan “Rapor Değerlendirme Komisyonu” tarafından filtre edilir oldu. (Yani bir tür “iktidar filtresi” icat edildi.) Duyulması istenmeyen noktaların raporlardan çıkartılması imkanı doğdu. Torba kanun içinde geçen maddelerden bazılarını Anayasa Mahkemesi iptal etti ancak Cumhuriyetin 100 yıllık “denetim tarihinde görülmemiş denetimi ve deneticiyi sınırlayan hükümler” Sayıştay yasasına girmiş oldu. Amasra ocağındaki 41 canın hayatını yitirmesiyle sonuçlanan kazaya bu açıdan bakınca; Sayıştay’ın 2019-2020- 2021 raporlarında yer aldığı belirtilen “Amasra kömür damarlarında gaz içeriğinin fazla, degaj kapasitelerinin sınırları aşan ölçüde ve arıza zonlarındaki riskin de çok yüksek olduğu” bilgisi Meclis’te milletvekillerinin hemen gözlerine çarpısın ve gerekli önemlerin alınması için TTK’yı zorlasınlar diye raporun birinci sayfasındaki “öneriler bölümüne” konulmuş mudur? Öneriler bölümü bir çeşit ivedi durum rapordur ve milletvekilleri önce o sayfayı okur, KİT komisyonunda görüşülmesi sağlanır. Bu önemli bilgi rapor Meclis’e KİT Komisyonuna gönderilmeden önce Rapor Değerlendirme Komisyonu’nca filtre mi edildi? KİT Komisyonu ve milletvekilleri ve Türkiye kamuoyu bu bilgiden ancak Amasra’da 41 can hayatından olunca haberdar oldu.... Enerji Bakanı, Amasra’da ocakta tehlikeye dikkat çeken Sayıştay Raporu’nun TBMM KİT Komisyonunda görüşüldüğünü ve Taş Kömürü kurumunu yönetenlerin “ibra edildiğini (aklandığını)” söyledi. İYİ Parti sözcüsü ise “Biz ibra etmedik” dedi. Buna rağmen TBMM KİT Komisyonu’nda iktidar partisi milletvekilleri çoğunlukta olduğu için parmaklar kalktı ve patlama tehlikesi yok havasına girildi. Bu örnek hep yaşanıyor. En acısı TEKEL’in 17 içki fabrikasının özelleştirilmesinde yaşandı. Sayıştay Deneticisi raporunda “TEKEL’in 17 fabrikası piyasada en az 1.5 milyar dolar eder diye yazmasına rağmen 17 fabrika sadece 292 Milyon dolara satıldı. Ve bu satış da iktidar partisi milletvekillerinin oylarıyla TBMM KİT Komisyonu’nda ibra edilmişti... 17 fabrikayı 292 milyon dolara alan müteahhit de bir yıl sonra tek bir çivi çakmadan fabrikaları yabancı sermayeye 800 milyon dolara satmıştı....”

★★★

Bir mektup daha.

Şunları yazmış:

“32 si yer altında 34 yıl Almanya’da madende çalıştım. 16 yaşında başladım 50 yaşında emekli oldum. Amasra felaketi ile ilgili birkaç kıyaslamalı bilgiyi okurlarınıza duyurmak isterim. Her maden ocağının en az 2, bazen 3 girişi vardır. Havalandırma içeriye verilerek değil içeriden hava çekilerek gerçekleşir. Devasa türbinler bir kuyunun girişine yerleştirilir. Kuyudan temiz havayı çekmeye başlar. Wettertür denilen hava kapıları ile gelen hava ocağın tüm bölgelerine dağıtılır. 5.5 metre genişlik 4.8 metre yükseklikte bir tünele asgari saniyede 20 m3 temiz hava verilmelidir. Bu hava tünel ve galerilerden tüm gazları temizler. Metan havadan hafiftir tavanda birikmeye başlar yeterli hava ile temizlenmezse aşağı doğru çoğalır. Hava içinde metan yoğunluğu yüzde 1 altında ise sorun yok yüzde 1 ile 15 ise bir kıvılcım ile patlayabilir. Metan çoğunlukla kömür çıkartılan yerlerde olur. Güvenlik açısından dolayı birçok yere ölçüm aletleri yerleştirilir. Gaz oranı yüzde 1’i geçince o bölgede olan tüm elektrikli araçlar devre dışı bırakılır. Sadece yol ışıkları açık kalır. Siren çalar. İşçiler güvenli bölgeye doğru yola çıkarlar. Tüm maden ocakları bir merkeze bağlıdır. Orada her madenin bir bölümü vardır ve tüm elektrikli araçlar kontrol altındadır. Ben şahsen bu felaketi 3 vicdansız tedbire bağlıyorum: 1-Enerji pahalı olduğu için türbinler düşük seviyede çalıştırılıyordu. 2-Ölçüm aletleri eksik veya olması gereken yerlerde değildi. 3- ölçüm aletleri devre dışı bırakıldı. Saygılar. Orhan A.”

★★★

Özetle denetici uyarılarını gizleyen bu kirli filtreler olmasaydı Amasra’da 41 can hayatını yitirmeyecekti. Yarın 41 can cinayeti yazılarına devam edeceğim.

Kaderi de yazacağım.

Amasra’da patlama olunca ve Cumhurbaşkanı, “kader planı” deyince şair Mehmet Akif mezarından uyandı. Muhafazakar Devrimci Tayyip Erdoğan’a okusun diye bir şiirini hatırlattı.

Yarın: Şair Mehmet Akif’ten muhafazakar devrimci Tayyip Erdoğan’a bir şiir...