“Hepinizi önümüze katarız, gittiğiniz yere (argoda deyimin aslı çıktığınız ana rahmine...) kadar kovalarız” sözleri aslında halkı birbirine karşı kışkırtma amacı taşır. Savcılar harekete geçip sormalı: Kim sokağa dökülelim dedi? Kılıçdaroğlu, demedi. Akşener, demedi. Pervin Buldan ile Mithat Sancar da demedi. Demirtaş, demedi. Karamollaoğlu, demedi. Babacan, demedi. Davutoğlu, demedi. TİP Başkanı Erkan Baş da demedi. Halkın Kurtuluş Partisi Lideri Nurullah Ankut da demedi. DİSK Başkanı ile TÜRK-İŞ Başkanı da demedi. KESK Başkanı da demedi. TESK Başkanı da demedi. TMMOB Başkanı da demedi. Türkiye Barolar Birliği Başkanı da demedi. Gazeteciler Cemiyeti ile Basın Konseyi de demedi.

Herkes seçim diyor.

Sokak diyen yok.

Halktan korkma!

Sandığı getir.

20 yıl dediğim dedik ülkeyi yönetti, şimdi sandıktan korkuyor. “Sokağa çıkacaklarmış” adresli propagandayı seçti. “Sokağa çıkılsın mı” istiyor yoksa “halka ‘kemer sıkmayı’ dayatan IMF’den intihal reçeteyi gözlerden ve gündemden kaçırmak için mi ” böyle konuşuyor? Bugün herkes kendi öz vatanı Türkiye’de; sığınmacı Suriyeli ücreti karşılığında” sesini, soluğunu çıkarmadan çalışmaya mecbur bırakıldı. Herkes satın alma gücü açısından kıyaslandığında Suriyeli maaşına çalışmaya boyun eğdirildi.

Dün yazmıştım.

Aslı IMF reçetesidir.

IMF’den intihal.

★★★

Devalüasyon:

Yüzde 100 oldu.

Enflasyon:

Yüzde 80’i geçti.

Ücretler:

Yüzde 30’da kaldı.

Sonuç:

Bugün 20 yıllık talancı- yağmacı- kayırmacı- yandaş zengin etme sonunda ülke ekonomisinin içine sürüklendiği “derin krizden” sıyrılması için topluma dayatılan IMF’den araklanan reçetedir. Avrupa ülkeleri ile kıyaslandığında Türkiye’de sığınmacı Suriyeli maaşına razı ol, ülkeyi bataktan, seni krizden çıkaracağım. Okurum İbrahim Güçyetmez, dün bana şu e-posta notu gönderdi: “Yanlış anlaşılmasın IMF programlarını savunuyor veya destekliyor değilim. IMF ile anlaşma (Stand by) yapılmadan IMF reçetesinin uygulanması daha kötü. Stand by anlaşmasıyla IMF reçetesi uygulandığında, “kamu harcamaları da disiplin altına” alınır. Oysa şu anda resmi bir anlaşma olmaksızın IMF programı uygulandığından yoksul, dar ve sabit gelirli kesim eziliyor ama kamuda kaynak israfı, lüks ve şatafat olduğu gibi devam ediyor.”

Çift maaş.

Üç maaş.

On beş maaş.

Alanlar duruyor.

Arpalıklar da duruyor.

“Devlet dairelerinde çalışıyor görünüp de hiç işe gitmeden aybaşlarında maaşını alan 500 bin kişi var” iddiasını buraya yazsam ve doğru mu” diye sorsam; “iddia ediyorsan sen ispatla” deyip çıkarlar.

★★★

İspatlayayım:

Nurcan Gökdemir’in BirGün Gazetesi’nde yazdığı “Kamu işletmelerinde zarar artarken hepsi iktidar partisi AKP’li yöneticilerin gelirleri büyüdü” haberini örnek diye sunayım. 2020 yılı Kamu İşletmeleri resmi raporu: ÇAYKUR, TCDD, TTK, BOTAŞ, TPAO, DHMİ, DMO, MKE, TMO, TEDAŞ gibi dev bütçeli kuruluşların da aralarında olduğu KİT’lerde yönetim ve denetim kurulu üyelerine yapılan harcamalar katlanarak büyüdü. 2020’de yapılan harcama miktarı 4.128.000 TL artışla 7.336.000 TL’ye fırladı. Yıllık değişim yöneticiler için yüzde 127.5 oldu. Yöneticilerin tamamına yakını AKP’li eski bakanlar, eski milletvekilleri, AKP’lilerin yakınları, oğulları, kızlarından oluşuyor. Dün bizim Gazete SÖZCÜ’de Erdoğan Süzer’in; “Türkiye’nin savunma sanayi şirketlerinin başında gelen ASELSAN, AKP’li yöneticinin şirketinden 9 bin kol saati satın alıp personeline dağıttı” haberi vardı. Kol saatlerini ASELSAN’a satan şirketin sahibi AKP Gençlik Kolları MKYK üyesi Cemal Oğuz Kılıç... Cemal Oğuz Kılıç, Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Hamdi Kılıç’ın oğlu. Baba, cumhurbaşkanlığında başdanışman. Oğlan devlet şirketine kol saati satıyor. 3 firma kol saati satmak için başvurdu. Başdanışmanın oğlunun şirketi kazandı. Ulaştığım bilgilere göre cumhurbaşkanının 35 başdanışmanı var. 35 başdanışmanın yarıya yakını eski AKP milletvekili ve eski bakan. 35 başdanışman, bula bula “eli iş tutan Türk vatandaşını, kendi öz yurdunda Suriyeli mülteci maaşına çalışmaya mahkum eden IMF’den intihal reçeteyi” buldu.