Tek bir kilo kimyasal koruyucu ilaç girmemişti, tek bir damla kirli su bulaşmamıştı, tek bir gram yapay gübre, tek bir tane ithal yabancı tohum ekilmemişti.

Yağmur suyuyla sulanmış. Kendi otuyla gübrelenmiş. Kendi doğasıyla yaşamıştı.

Hz. Havva ile birlikte Hz. Âdem’in cennetten kovulup dünyaya geldiği ilk günkü gibi ekilmemiş, biçilmemiş, kirlenmemiş, tuzlanmamış, yozlaşmamış, çoraklaşmamış durmaktaydı...

Hatırladınız değil mi? Mayınlı topraklar vardı.

Hâlâ varlar, duruyorlar.

Suriye sınırında, Irak sınırında 140.000 hektar mayınlı alanın 10.000 hektarı hariç tamamı birinci sınıf tarım arazisi; aşırı ilaç, aşırı gübre ile kirlenmemiş, aşırı ekim ile yorulmamış, miras yoluyla da bölünüp parçalanmamış “mayınlı arazileri temizlemek” ve üzerinde yüksek verimli tarım ve hayvancılık yapmak varken uçakla 13 saatte gidilebilen Latin Amerika ülkesi Venezuela’da ve uçakla 10 saatte ulaşılan Afrika ülkeleri Sudan ile Nijer’de “çiftlikler kurmaya” kaç milyon dolar olduğu bilinmeyen paralar ve teşvikler akıtmaya akıl yatırmak nedendir?

Ne akıldır?

Kimin aklıdır?

★★★

140.000 hektar mayınlı arazinin büyük bölümü 66 yıl önce 1956’da mayınlanmıştı. Askeri terminolojide buna “işaretsiz mayın tarlaları” diyorlar. Zamanla askeri teknoloji gelişti, mayın döşeyerek sınır güvenliği verimli olmaktan çıktı.

2003 yılıydı.

Bir fikir doğdu.

Üzerinde tartışıldı.

2003 yılında Meclis, “Sınırlardaki Mayınları Temizleme Kanunu” çıkarttı. İktidar partisi AKP’nin, o dönem, Maliye Bakanı olan Kemal Unakıtan’ın İsrailli ünlü Ofer Ailesi ile gizli ortaklı bir şirket kurup “yap-işlet-devret” (YİD modeli) esas alınarak büyük bir alanda; “temizle mayını- toprağı 99 yıl ek, biç, işlet” anlaşması yaptıkları gazetelere manşet olmuştu. Muhalefet Danıştay’da dava açtı, kanun iptal edildi.

YİD’den vazgeçildi.

Mayınlar temizlenecekti. Mayınları TSK döşemişti, yine TSK temizleyecekti. Çünkü bilgi birikimi TSK’daydı.

Mayından zenginlik.

Mayından barış.

Mayından kardeşlik.

Doğacaktı.

Kilisli gazeteci Nejat Taşkın’ın yazdığı gibi “mayınlı arazilerde kendiliğinden bitmiş meyan kökü bitkisi zenginliğe dönüşmeyi” bekliyordu.

★★★

2003’ten...

2022’ye...

19 yıl geçti.

Mayın temizlenmedi.

Cumhurbaşkanı, Tarım Bakanları’nı Latin Amerika’da, Afrika’da toprak kiralayıp buğday, mercimek, mısır, ayçiçeği ekmekle görevlendirip, bunun için teşvikler çıkartıyor. En son Venezuela’da “buğday ekimi yapacağımız” açıklandı. Tarım yazarı Ali Ekber Yıldırım’ın yazdığına göre Venezuela’da “buğday üretildiğine dair tek bir bilgi” bulunmuyor.  Venezuela’nın, toprağı, coğrafyası, iklimi buğday üretmeye uygun değil. Bu ülke buğdayını, ununu ABD ile Kanada’dan alıyor. Cumhurbaşkanı gezisi sırasında Afrika ülkesi Nijer’de 1 milyon hektar alanda “tarımsal üretim anlaşması” yapıldı.

Proje başlatıldı.

Uzmanlar gitti.

Onlar geri geldi.

Yenileri gitti.

Onlar da; “Nijer toprağının ekime elverişli olmadığı görülmüştür raporuyla” geri döndü.

Nijer projesi!

Para yuttu.

Fiyasko oldu.

Sudan örneğinde ise yine Cumhurbaşkanı gezisi sonrası 2015 yılında 99 yıllığına 780.500 hektar tarım arazisi kiralandı. Sermayesinin yüzde 80’ni Tarım Bakanlığı Tarım İşleri Genel Müdürlüğü, yüzde 20’sini de Sudan’ın koyduğu şirket kuruldu.

Uzmanlar gitti.

Geri geldiler.

Yenileri gitti.

Onlar da döndüler.

Sudan’da “çiftlikler kurup tarım yapacağız” balonu da sessiz sedasız söndü.

Ne kadar?

Kimse bilmiyor.

★★★

Türkiye’nin coğrafyası, iklimi, toprakları, tarımı bilen ve dünyadaki gelişmeleri izleyen insanı, tarıma bilimsellik aşılasın diye kurulmuş Ziraat Fakülteleri, Veteriner Fakülteleri, Ormancılık Fakülteleri var.

19 yıl geçti.

Mayınlar temizlenmedi.

Nijer’de...

Sudan’da...

Venezuela’da...

Asma buduyor...

Kaça patladı?

Bilen yok...

Soran yok...