Milli Tank Altay’ı yapacağım dedi. Kendisine Sakarya’nın Karasu ilçesinde büyük bir devlet arazisi bedava verildi. Ayrıca tank fabrikası yatırımı için KDV istisnası verildi. Gümrük vergisi muafiyeti verildi. Yüzde 100 oranında kurumlar vergisi indirimi de verildi. Devletin “süper teşviklerinin hepsi” ona sunuldu. Sakarya’da devletin Tank Palet Fabrikası işletme ortaklığı da ona verildi. Kendisi özel sektör iş adamıydı. Başka bir özel sektör iş adamı Koç’un şirketi Otokar’ın elinden “Teknik Veri Paketi ve Geliştirilmiş Prototip alınıp” ona verildi. Ayrıca devlet bankalarından kredi pompalanarak bu parayla BMC fabrikası da ona satıldı, fabrika sahibi yapıldı. Ayrıca tank başına “yüksek kar garantisi” de verildi. O tankın yapıcısı, TSK da alıcısı olacaktı. Zarar etmesi söz konusu değildi. Devletin çekim imkanları kullanılarak Katar’dan dolar zengini ortak bulundu o da verildi.

Milli tankı yapacaktı.

Oyaladı. Fiyaka yaptı.

Cumhurbaşkanına, göstere göstere herkesin duyabileceği ortamlarda şiirli ince yağ çekti. Cumhurbaşkanı da ona “bulunması zor bir babayiğit” muamelesi çekti.

4 yıl geçti.

Motoru tedarik edemedi.

Transmisyonu beceremedi.

Milli Tank’ı yapamadı.

Arsayı aldı kaçıyor.

Yakalayın.

★★★

Türkiye’nin kendi milli ve yerli tankını yapabilmesi “Acil Harekat İhtiyacı” gerekçesiyle (1992 yılında yani tam 30 yıl önce) projelendirildi. Ve “Altay Tankı üretimi” yani Ana Muharebe Tank (AMT) projesi bu ihtiyaçtan doğdu. Yerli ve Milli Altay Tankı geliştirme projesini ilk OTOKAR (Koç şirketi) 500 milyon dolara ihaleye girerek kazandı. OTOKAR ana yüklenici olarak devletten aldığı 500 milyon doları; savunma sanayinin pırlanta devlet şirketleri olan ASELSAN, ROKETSAN, MKEK, ROTEM ve diğer küçük şirketlere dağıttı. Yani bu tank projesi OTOKAR adlı yerli özel firma ile ağırlıklı olarak savunma sanayi devlet şirketlerinin 78 ay süren ciddi çalışması sonucu 5 ayrı prototip (fikrin ilk hali) meydana çıkartıldı. Prototip; Altay Tank’ı Amerikan M1A2, Alman Leopar 2A6, Fransız Leclerc tanklarıyla birlikte dünyanın dördüncü en iyi tankı olmak üzere yaratıldı.

Sırada üretim vardı.

Fabrika kurulacak.

Yerli tankımız olacaktı.

İhale açıldı.

OTOKAR ile BMC yarıştı.

Burun farkıyla BMC aldı.

BMC’ye Altay Tankı’nın seri üretimi verilirken, TANK PALET fabrikasının işletme hakkının 25 yıllığına devredileceği ihale teknik şartnamesinde yoktu. Şartnamede olmayan bir imkan ihaleyi kazanan BMC firmasına tanındı. Ayrıca BMC’ye İzmir’deki fabrikası yetersiz diye Sakarya Karasu da çok büyük devlet arazisi bağışı da yapıldı. Bütün bunların; bir şirketi ve bir kişiyi kayırmak ve bu kayırmadan Katarlı şirket ile iş adamlarına da pay aktarmak olduğu tarihin sayfalarına geçti.

★★★

Ethem Sancak  BMC’nin yarısını Katarlı ortağına verdi, yüzde 25’ini Rizeli bir iş adamına sattı, kalan diğer yüzde 25’i başka bir Türk iş adamına devretti.

Ve işte sonuç:

Tank Fabrikası Sakarya Karasu’da devletin verdiği arazi üzerinde kurulacağı beklentisi olduğu için Sakarya Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Akgün Altuğ, şu açıklamayı yaptı: “Oda Meclis toplantımıza BMC CEO’su Murat Yalçıntaş’ı davet ettik. Kendisi açık ve net olarak BMC’nin Karasu’da yatırım yapmayacağını söyledi. Biz de “arsa ne olacak” diye sorduk. Kendisi  “satabileceklerini”  söyledi.”

Motoru tedarik edemedi.

Transmisyonu beceremedi.

Tankı yapmadı.

Türkiye’nin zamanını çaldı. 2018 yılında dönemin Milli Savunma Bakanı AKP’li Nurettin Canikli; “Altay Tankı motorunun yerli olmasını planladık. 2018 sonu en geç 2020 başında Altay Tankı’nı yerli motorla üreteceğiz” sözü vermişti.

Halk da aldatıldı.

Arsayı aldı.

Kaçıyor.

Yakalayın.

TARİHLE RÖPORTAJ (Unutkanlığa ilaç)



Ağızlarına fermuar çektiler!


Tıp öğrencisi Enes Kara’nın intiharı sonrası “cemaat ve tarikat yurtlarının bilinen kirli ve istismara açık özellikleri” yeniden hatırlandı. Cemaatlere, tarikatlara ve iktidara yakın yazarlardan Ahmet Hakan köşesinde şöyle yazdı: “Yarım asırlık deneyimime yaslanarak söylüyorum. Bu tür yurtların çoğunda maalesef  anlayış  yoktur,  merhamet  yoktur, pedagoji (eğitim bilimi) yoktur, öğrencinin kişisel sorunuyla ilgilenme yoktur. Hazır ele geçirilmiş olan genci, zorla ve zorlayarak yetiştirme kaygısı vardır.” İktidar, devlet imkanlarını kullanarak cemaat ve tarikatları desteklemesinin ötesinde gençleri de onların kucağına itiyor. Tarikat yurduna giden öğrenciye burs adı altında ayda 1000 TL para veriyor, tarikatlara ve cemaatlere bedava arsa, bina sunuluyor. Tarikatlara “kamu yararına vakıf” statüsü tanıyor. Onların bildirmeden bağış toplamasına imkan hazırlıyor. Tarikatlar ve cemaatler de iktidar partisine oy desteği sağlıyorlar. Öğrenci Enes Kara intihar etti, iktidar ağzını açıp tek laf edemiyor.