Sovyetler Birliği dağıldığında ABD, Rusya’yı NATO’ya alsaydı; bugün yaşadığımız ve kaç yıl süreceğini henüz kestiremediğimiz savaş ortamı doğmayacaktı. Rusya, NATO’ya girmeye niyetli Ukrayna’ya saldırmayacak, Finlandiya ile İsveç’in NATO üyeliği istemesi de sosyal etkinlik sayılacaktı.

İngiltere uyarmadı.

Fransa umursamadı.

Almanya oralı olmadı.

Batı’nın aydınları, yazarları, filozofları, düşünce kurumları, kamuoyu yapıcısı sivil toplum örgütleri dünyaya egemen olma ihtiyacından doğan emperyalist saldırganlık ve onun körüklediği silahlanma yarışını bitirmede kilit adım sayılacak “Rusya’nın NATO’ya alınmasını” hiç dile getirmediler. Rusya NATO üyesi olsaydı, Çin ile Hindistan da NATO’ya girerdi. Böylece dünyada “paylaşım ve güç savaşları ile bölgesel vesayet vuruşmaları” kalmazdı. NATO’ya ihtiyaç da ortadan kalkardı. Çok hayalci bulabilirsiniz ama yine de yazayım: İnsanlar daha iyi bir dünyada yaşıyor olurdu. Her ülke kendi yaratıcı üretimi ile insanlığın gelişmesi için yarışır; eşitlik, özgürlük, kardeşlik, ileri demokrasi bütün dünyaya hızla yayılabilirdi. İslam ülkelerini yöneten krallar, şeyhler “körfez sermayesi” yaftası altında ABD kuklası olmazlardı. Büyük bir ihtimalle İslam ülkelerinde kral da, şeyh de, diktatör de kalmazdı. Zengin ülke ile yoksul ülke, gelişmiş ülke ile gelişmemiş ülke arasındaki fark en aza inerdi. Batı Rusya’yı NATO’ya almadı. Tersine NATO Rusya’yı çevirdi.

Son savaş buradan çıktı.

Rusya Ukrayna’ya girdi.

Kaç yıl sürecek?

Neye dönüşecek.

Kestirmesi zor.

★★★

NATO’nun İsveç ve Finlandiya’yı da kapsayacak şekilde genişlemesinden kim kârlı çıkacak? Almanya mı, Fransa mı, İngiltere mi, İtalya mı yani Avrupa Birliği mi yoksa ABD mi?  Konuyu her yanıyla irdeleyenler; “ABD kazançlı olacak” diye tahmin yazıp söylemekteler. ABD, Finlandiya ve İsveç’i NATO’ya alarak bütün Avrupa’yı stratejik açıdan uzun vadeli kendine bağlamış olacak. Ve nükleer şemsiyesini genişletecek. Rusya ise NATO’nun genişlemesinin çıkarlarına aykırı olduğunu ve bundan endişe duyduğunu sürekli olarak dile getiriyordu.

Savaşı başlattı.

ABD ise karşı atakta.

ABD’nin ön onayı ile İsveç ve Finlandiya NATO üyesi olmak için başvurdu. Bu açıdan bakınca ilk elde akla şunlar geliyor: PKK’yı destekleyerek Türkiye’nin sınırında bir “garnizon devlet” kurma girişimini ABD başlattı. ABD, Türkiye’yi Cumhuriyet devrimlerinden koparıp İslam devletine dönüştürmek için FETÖ’yü de Tayyip Erdoğan’ın desteği ile var etti. ABD, Fetullah’ı vermedi, Ergenekon, Balyoz kumpaslarını kurarak vatansever subayları hapse koyan kadroları destekledi. Türkiye ile Yunanistan birlikte NATO üyesi olmalarına rağmen ABD, Yunanistan ile Batı Trakya’da ortak tatbikat yaptı. Ege’de Türkiye’ye ait 20 ada ve 100’e yakın kayalığa Yunanistan’ın işgal etmesine sessiz kaldı. Son ABD Başkanı, Ermenistan ile Türkiye ilişiklerinin gelişmesine sanki bomba koymak istercesine 24 Nisan açıklamasında “Ermeni Soykırımı” ifadesini özellikle kullandı...

Yüzlerce örnek var.

★★★

NATO Finlandiya ile İsveç’i de içine alarak genişleyecekse burada Türkiye’nin “veto hakkını kullanırken” önce ABD’ye dönüp; “Hem PKK/YPG’ye her türlü desteği verip hem de Türkiye’den Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliği için olur istemek tutarsızlıktır demesi” gerekmez mi? ABD Başkanı, İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya üyeliğini dün “en güçlü biçimde” destekleyeceklerini açıkladı. Finlandiya Başbakanı ise önceki gün; “Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan ile konuştum, Finlandiya’nın NATO üyeliğini destekleyeceğini bana söyledi” diye açıklama yaptı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “eski hataları tekrarlamayacağız” dedi ve kapıyı tam kapattı. Cumhurbaşkanı içe ayrı dışa ayrı mı konuşuyor? Nitekim Cumhurbaşkanı Yardımcısı İbrahim Kalın ABD’ye ve dış dünyaya “kapının tam kapanmadığı” mesajını verdi.

NATO-TOTO başladı.

Ne olacak, göreceğiz.