Pancar ülkesiyiz. Şeker karaborsada. Et, süt ülkesiyiz. İnekler kesiliyor. Zeytin ve ay çiçeği ülkesiyiz. Yağ fiyatları el yakıyor. Buğday ülkesiyiz. 1 ekmek 5 TL oldu, 10 TL olması bekleniyor. Pamuk ülkesiyiz. Pamuk ithal.

Yağmur ülkesiyiz.

Barajlar doldu.

Göletler taştı.

Toprak suya doydu.

Yine de çiftçi ekmiyor.

Çünkü gübre pahalı ve mazot el yakıyor. Toprak aşırı gübre ve ilaçtan yorgun düştü, zehirlendi. Verimi artırmak için daha çok gübre daha çok ilaç toprağı daha çok yorup bitirir oldu. Aynı anda dört mevsimi yaşayabilen az bulunur bir coğrafya ülkesiyiz. İstiklal Marşı’nda; “Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner aşarım/Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım/ Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım...” cümleleri olan dünyanın tek ülkesi biziz. Yağmurun sele dönüşeceğini, selin bendini aşarak köyleri, kasabaları, şehirleri yıkacağını milli marşına yazdıracak kadar bilgili, bilinçli, uyanık, sözüm ona kağıt üstünde çok tedbirli insanlarız!

★★★

Ne eksik?

Her yıl bu aylarda özellikle Karadeniz Bölgesi’nde hep beklenen feyezan yağmuru sonunda sel felaketi yaşanır. Dereler taşar. Köprüler yıkılır. İnsanlar, hayvanlar sel sularına kapılır canlar gider.

Aynısı oldu.

Kastamonu, Bartın, Zonguldak, Karabük, Sinop ve Düzce’de dereler yataklarına sığmadı, sel suları bentlerini aştı, köprüleri sel aldı, dere yatağına yapılmış evler azgın sular altında kaldı, iş yerleri iş yeri olmaktan çıktı. 118 köy ile bağlantı kesildi.

Her yıl aynı yalan.

Aynı sahtecilik.

Aynı tiyatro.

Her seferinde orman yanınca bakanlar “alev nöbeti” tutmaya koşuşuyorlar ama yangının söndürülmesine bir faydaları değil muhtemelen zararları oluyor. Sel basınca yine bakanlar bu kez sel suyu ve yıkılmış köprü nöbeti tutmak” için bölgeye koşuşuyorlar ve TV ekranlarından sağ kollarını selin patlayıp geldiği istikamete doğru uzatıp yanındakine bir şeyler söylerken yayın yaptırıyorlar. Ve aynı klişe cümleler:Ekiplerimiz arama kurtarma faaliyetlerini yürütüyorlar...” Bu yıl ki sele bakmaya giden bakan sayısı artırıldı. Bakanlar Derya Yanık, Murat Kurum, Süleyman Soylu, Vahit Kirişci, Adil Karaismailoğlu sel bölgesine ilk saatlerde ulaştılar.

Ne faydaları oldu?

Bilen varsa!

Söylesin.

Gören varsa!

Önce çıksın.

★★★

Geçen yıl da Karadeniz’i sel suları vurmuştu ve bakanlardan sonra da Cumhurbaşkanı “yara sarmaya” gitti. Sel bölgesinde incelemeler yaptı. Miting düzenledi; otobüsün üzerinden halka çay paketi attı ve şunları söyledi:

Sel yıkım yaptı...

Biz inşa edeceğiz...

TOKİ evler yapacak...

Dereler ıslah edilecek...

Siz de yaylaları betonlaştırmayın... Cumhurbaşkanı çay paketlerini otobüsün üstünden aşağıya her atışında hep olduğu gibi, küçük bir kapışma kargaşası da yaşandı...

★★★

Sel gitti geride; bölge planlarının, şehir planlarının, havza planlarının, aşırı HES izinlerinin, siyanürle altın arama ruhsatlarının, kişiye, şirkete, yandaşa özel imar izinlerinde avantacılık, yolsuzluk, yanlışlık, aç gözlülük, kişi zengin etme, rant avcılığı, ağaç, orman, yayla, çayır, çimen kıyıcılığı, Karadeniz’in zümrüt yeşilinde yapılan talan kaldı. Sel suyu, geçen yıl da bir önceki yıl da ondan önceki yıl da yalancının bendini aşmıştı, bu yıl da aynısı oldu. Bakanlar, bu yıl da bölgeye; “sel suyu seyretme ve yıkılmış köprü nöbeti tutmaya” gittiler.

Sel suyu!

Yalancının bendini!

Bu yıl da yıktı.