Uğur Dündar’ın yönettiği programda gazeteci Sedef Kabaş, bir atasözünü “kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla...” misali dile getirdiği için gece baskını ve yıldırım hızıyla hapse kondu. Uğur Dündar’a yıldırım hızıyla 5 programlık yasak getirildi. TELE1’e yıldırım hızıyla ağır para cezaları kesildi. Aynı günlerde ana haber sunucusu Selçuk Tepeli, iktidar partisi başkanını duygu yüklü eleştirdiği için Fox TV’ye ceza verildi.

Sedef Kabaş’ın.

Uğur Dündar’ın.

TELE1’in.

Selçuk Tepeli’nin.

Yanındayım.

Siz şimdi haklı olarak; “sen kim oluyorsun da onun yanındayım, bunun yanındayım diye atıp savurup şişiniyorsun...” diye düşünebilirsiniz. Ben, iktidar partisi başkanı ve şimdiki Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, Başbakan olduğunda “yazısına dava açılan ilk gazete yazarı” olduğum için şimdi hapse atılıp ceza yağdırılanlara “yanınızdayım” diye el uzatmak ihtiyacı duyuyorum.

★★★

Korkutma.

Sindirme.

Gazeteden attırma.

Yandaş yapma.

İlk benim yazıya dava açarak başlamıştı. Tayyip Erdoğan, başbakan oluşunun ilk yılını henüz doldurmuştu. Bütün gazeteleri, bütün TV’leri, bütün yazarları iktidarının destekçisi olsunlar istiyordu. 2003 yılının Temmuz ayında (19 yıl önce) ben Sabah Gazetesi’nde yazıyordum. O yıllarda Sabah Gazetesi iktidarı destekleyen yazarların yanında benim gibi “iktidar övmek yazarlığın ve basının tarifine uymaz, ahlakına sığmaz” diye eleştirel bakışa sahip kalemlere de kadrosunda yer veriyordu.

Acı acı güleceksiniz.

Yazının başlığını; “Kasımpaşalı İmam Rumeli Beylerbeyi’ne karşı” diye koymuştum.

Şöyle devam ediyordu:

“Kasımpaşalı imam Recep Tayyip Erdoğan, “İmanlı... Cesur... Gözü pek...” çıktı. Kasımpaşalı İmam, Rumeli Beylerbeyi Cem Uzan’ı, “ayet ayet ayırıp...” okuyuverdi.

Canına ot tıkayıverdi!

Elektrik şirketini elinden aldı. Ucuz fon kaynağını kurutuverdi. Bankasını elinden aldı. Televizyonlarını 30 gün kapattı. Medyasını da elinden aldı. Kasımpaşalı İmam, Rumeli Beylerbeyi Cem Uzan’ın soluğunu düğümledi.

İmam’daki güce bak!

Büyük kudret sahibi, bugüne kadar kimsenin diş geçiremediği, bir elinde bankacılık, bir elinde televizyonculuk, bir elinde gazetecilik, bir elinde elektrik üretim, iletim ve dağıtım şirketi, bir elinde cep telefon şirketi, bir elinde çimentoculuk, bir elinde PETKİM, bir elinde halktan destek bulmaya devam eden Genç Parti, bir elinde yanında en kalabalık avukatlar ordusunu çalıştıran hukuk gücü, Amerikan şirketi Motorola’ya kafa tutmuş, IMF’ye başkaldırmış, Sakıp Sabancı’yı bile bir kamera darbesiyle korkutup ihaleden kaçırmış, uluslararası borsacı Mark Mobius’un Çukurova’daki hisselerini pırasa fiyatına indirmiş, en yakın rakibi banka, medya, holding sahibi, büyük imparator Aydın Doğan’ın kaç milyon dolar borcu olduğunu “şirket şirket yayınlamış” Rumeli Beylerbeyi Cem Uzan’ı sündürüverdi...

Sündürmek ne ki!

İki seksen uzatıverdi!

Rumeli Beylerbeyi, İmar Bankası’nı diğerleri gibi “hortumculuk” benzeri “emme basma tulumba” aleti olarak kullanıyordu. Banka, grubun bağlı şirketlerinden, büyük ölçüde Çukurova Elektrik’ten paraları emen, diğer Uzan şirketlerine akıtan bir tulumba gibiydi. Çukurova’ya el konulunca tulumbanın emecek su kaynağı kalmadı. Rumeli Beylerbeyi’nin tulumbası susuz kalınca yönetim kurulu üyeleri bir gecede istifa etti ve bankayı BDDK’nın kucağına “al senin olsun” diye atıverdiler.
(5 Temmuz 2003 Sabah)”

★★★

Yazı, okuduğunuz gibi aslında Tayyip Erdoğan’ı haklı buluyordu. Çünkü Uzanlar, bankacılık yasasının dışına çıkmışlardı. Bankayı, aile şirketlerinin tulumbası yapmışlardı.

Yazıyı anlamadı.

Bana “Kasımpaşalı İmam dedi, hakaret ve itibarsızlaştırma var” diye mahkemeye verdi. Ankara 25. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde açılan davada “10 milyar TL tazminat” istiyordu.

Hakime anlattık.

İmam, hakaret değil.

İmam, önder demek.

Yol gösterici demek.

Kasımpaşalı olmak da zaten Tayyip Erdoğan’ın seçim meydanlarında övünerek kendine yakıştırdığı ve gurur duyduğu halkçı bir etiket.

Hakim dinlemedi.

Hakaret buldu.

10 milyar TL’ye mahkum etti. Gazete parayı ödedi, benim maaşımdan azar azar kesti. Ben de zaten Sabah Gazetesi’nde tutunamadım. Devlet bankası kredileriyle Sabah, sahip değiştirdi, içinde tek bir eleştiri yazarı barındırmayan “havuz medyasına” dönüştü. 100 okurundan 90’ını kaybetti.

★★★

“Kasımpaşalı İmam” diye yazdığım için beni mahkum eden sayın Ankara 25. Asliye Ceza Hakimi, yaşıyorsa bugünlerde ne düşünüyordur, merak ediyorum. Çünkü geçen hafta Tayyip Erdoğan Çamlıca Camii’ne gidip imamdan mikrofonu aldı ve “Şarkıcı Sezen Aksu’ya senin dilini koparmak bizim görevimizdir” diye korku savurdu. 19 yıl önce “hakaret kabul ettiği imam sıfatı ile bugün kendinde caminin içinde şarkıcının dilini koparma hakkı” gördü.

Bu yüzden:

Sedef Kabaş’ın yanındayım.

(Sedef Kabaş, hapse giderken elini arkaya koyarak dik duruşunu sergiledi.)

Sezen Aksu’nun yanındayım.

Uğur Dündar’ın yanındayım.

TELE1’in yanındayım.

Selçuk Tepeli’nin yanındayım.

Halk TV’nin yanındayım.

KRT’nin yanındayım.

Bugün “iktidar övmek yazarlığın ve basının tarifine uymaz, ahlakına sığmaz” diye eleştirel bakışa sahip tüm genç gazetecilerin yanındayım.

TARİHLE RÖPORTAJ (Unutkanlığa ilaç)



En küfürbaz siyasetçi!


Tayyip Erdoğan, 20 yıldır bugüne kadar küfür savurup hakaret etmediği insan bırakmadı: Havlayanlar. Anıranlar. Cibilliyeti bozuklar. Lan! Kız mıdır, kadın mıdır. Tasmalılar. Ölü seviciler. İsrail dölü. Ağzından salyalar akıyor. Satılmış adam. Man Adası, Man Adası diyor, Mankafa! Haysiyetsiz, onursuz, şerefsiz. Alçak, hain. Ahlak yoksunu bayansın, bayan. Soros artığı. Anırsalar da anırmasalar da elhamdülillah biz doğru yoldayız. Kalibresi bozuk, cinsi cibilliyeti bozuk, siyasi eşkıya! Sizin cinsinizi de cibilliyetinizi de iyi biliyorum. Bütün bu sıfatlar Cumhurbaşkanı ve Parti Başkanı Erdoğan’ın ağzından çıktı ve TV’lerde, gazetelerde yer alan cümleleri oldu.