Baba ile ormanı yaktığını itiraf eden sarhoş oğul ve karakol tutanağı arasında uyumsuzluk doğdu.

Baba ayrı söylüyor.

Sabotajcı oğul ayrı.

Tutanak ayrı havada.

Oğlu diyor ki:

“Babam bana arsa verecekti, vermedi. Babam ile tartıştım. Kafayı çekip sarhoş oldum. 2 bidona benzin koyarak ormana gittim, ormanı yaktım. Alevlerin içine kendimi de atacak, kendimi de yakacaktım. Can tatlı geldi yanmayı göze alamadım. Ben yangından kaçtım, orman yandı...”

Babası diyor ki:

“Aramızda bir arazi mevzusu yok. Çünkü benim Marmaris’te bir karış arazim yok. Ben ormanda arıcılık yaparım. Ormanı çok severim. Ekmeğimi ormandan kazanırım. Oğlum denizde balıkçı, denizi çok sever, hep dalış yapardı. Neden böyle bir şey söyledi bilmiyorum. Bir baba olarak evladıma mı üzüleyim, ciğerimiz yandığı için ormanlara mı üzüleyim; perişanım.”

★★★

Sarhoş olduğu söylenen sabotajcı balıkçı Sacit Ayhan’ın, aynı zamanda Orman Genel Müdürlüğü’nde 3 yıl “yangın söndürme işçisi” olarak çalıştığı da ortaya çıktı. Deniz ve orman aşığı bir insan kafayı çekip ağacı, yeşili, canlıyı, çiçeği yakma cinnetine düşüyor!

Kim inanır!

Nasıl inanır!

Bu dağları zümrüt yeşili ve denizi atlas mavisi cennet bölgenin gerçek sahibi yerli insanlarının hemen hepsi ya balıkçı, ya arıcı, ya orman söndürme işçisi yoksul kimseler... Babanın Marmaris’te bir karış toprağı olamadığına göre karakolda tutanak hazırlayan jandarma komutanlarımız; “varlığı olmayan bir arazi için baba ile oğul arasında tartışma çıkmasının da mümkün olamayacağını...” hiç düşünmediler mi?

Sormadılar mı?

Arkadaş!

Babanın arazisi yok.

Bu öfke!

Bu hiddet!

Bu cinnet niye!

Hüseyin kaptan diyor ki:

“Ben de bu bölgenin insanıyım. Sacit Ayhan’ı ve babası Kadir Ayhan’ı yakından tanırım, köylümüzdür. Sacit, çamur-çaylak biri değildir. Kalbi sevgi doludur, dertli ile dertleşir, sevinçli ile sevinir. Düğünlerde düğün sahibinin mutluluğunu paylaşmak için gelen misafirleri karşılar, sandalye taşır, masa hazırlar. Biz onu karınca ezmez biri olarak biliriz.”

İster inan!

İster inanma!

★★★

Bakan, “yangın çıkınca ilk sekiz dakika içinde ilk uçak geldi...” demişti. Eğer uçak 8 dakika içinde gelmiş olsaydı, yangın fotoğraflarında gördüğümüz ilk alevler 5 gün buyunca diri kalıp 4500 hektarlık zümrüt yeşili ormanı yakması ve o atlas mavisi cennet koyların tepelerini kara kül altına sokması mümkün değildi. Orman teşkilatımızın 183 yılık tarihi ve buna bağlı bilgi birikimi, tecrübesi var. Orman Genel Müdürlüğü; 22.9 milyon hektar orman alanımıza sahiplensin diye 28 Orman Bölge Müdürlüğü, bunlara bağlı 2.140 Orman İşletme Şeflikleri biçimde yapılanmıştır. Bu yapı dev bir ordudur: 2020 yılı itibarıyla 15.334 memur, 5.564 sözleşmeli, 9.089 sürekli işçi, 8.197 geçici işçi toplam 38.200 kişilik kadrodur. Bu kadro için genel bütçe ödeneğinden, özel gelirlerden, döner sermayeden alınan büyük paralarla ve harcamalarla ayakta durur.

Helal olsun.

Hoş olsun!

Fakat başta Tarım Bakanlığı ve Orman Genel Müdürlüğü bu büyük parayı ve bu büyük kadroyu ne denli verimli kullanır?

Bunun bir cevabı var mı?

Kimde var?

Orman yanar!

Yangını söner!

Dumanı tüter!

Zümrüt ormanlarımızı yangından korumak için Orman Kanunu’nun 68. ve 76. maddeleri, Orman Yangınları ile Mücadele Tamimi (2003), Orman Yangınlarıyla Mücadele Esasları (Tarihsiz), Orman Yangınlarıyla Mücadelede Organizasyon (2005), Orman Yangınlarıyla Mücadelede Görev Yapan Gönüllüler Hakkında Yönetmenlik (2019) gibi mevzuat çıkarıldı.

Helal olsun!

Hoş olsun!

Fakat sormak gerekiyor; bu mevzuatın içinde yazılanlar yerine getirilseydi, ormanlar böylesine geliyorum diyen yangınların kurbanı olmaya devam eder miydi?

★★★

Suudi Prensinin emri üzerine kendi milletinden bir gazeteci, İstanbul’da konsoloslukta önce testere ile doğranıp sonra parçaları asitle eritilerek yok edilmişti. Bizzat devletimizin ağzından onu “Katil Prens” diye dünyaya ilan etmiş, mahkeme kurup yargılıyorduk.

Döviz eridi bitti.

Dosyayı kapattık.

Suudi Prensi Ankara’da Saray’da sazlı ve Arapça sözlü; “Suudi üstündür... Suudi üstündür...” nakaratlı şarkıyla ağırlamak için davet verdik. Devletimizin onur ve saygınlığı Arap hançeriyle doğrandı.

Suudi geldi, gitti.

Utancı sürüyor.