Türkiye’de gazetecilik yapmak, mayın tarlasında dolaşmaya benzedi.

Ayağınızın altındaki mayına ne zaman, nerede basacağınız belli değil!

Belki sokak ortasında vahşice saldırıya uğrayacaksınız (saldırganlar yargı tarafından serbest bırakılarak âdeta ödüllendirilecek) belki iktidarın öfkesini üzerinize çekerek hapsi boylayacaksınız!

Avrupalı meslektaşlarımız hâlimize acıyor ve “Kelle koltukta gazetecilik yapıyorsunuz. Sizde, demokrasinin olmazsa olmaz şartı olan düşünce ve fikir özgürlüğü yok olmuş” diyor.

★★★

Sedef  Kabaş’ın gece yarısı apar-topar evinden alınıp hapse atılmasından sonra 5 gazeteciye daha cezaevinin yolları göründü!

Beş genç meslektaşımızın 4 yıl 8 ay ile 3 yıl 9 ay arasındaki hapis cezaları, İstinaf Mahkemesi tarafından onandı.

Eğer o gazeteciler “yandaş medyaya” mensup olsalardı, hapse atılmak bir yana, haklarında soruşturma bile açılmazdı. Bunun örnekleri var. Ne yazık ki, ülkemize çifte standart hâkim olmuş durumda!

★★★

Neden mahkûm edildiler?

Libya’da şehit olan MİT mensubunun cenazesine dair, herkesin bildiği bir haber yayınladılar ve tivit attılar diye bu cezayı aldılar. Oysa şehit MİT görevlisinin adını bile vermemişlerdi!

Aynı haberi daha önce Meclis’te basın toplantısı yapan bir milletvekili de açıklamış, şehidin cenaze törenine MİT Müsteşarı çelenk bile göndermişti.

Yani, her şey açık seçikti, gizli olan hiç bir şey yoktu.

Buna rağmen 5 gazeteci; Murat Ağırel, Barış Pehlivan, Hülya Kılıç, Aydın Keser, Ferhat Çelik, 19 yıl hapis istemi ile yargılandı ve 3 yıl 9 ay ile 4 yıl 8 ay arasında hapis cezalarına çarptırıldı.

★★★

Bu karar sonucu acı gerçek bir kez daha ortaya çıktı.

Burası Türkiye!

Gazeteci her haberi yazmayacak, iktidarı fazla eleştirmeyecek, yandaş şirketlerin, müteahhitlerin, eski belediye başkanlarının yolsuzluklarını açığa vurmayacak. Kısacası, Türkiye’de uslu gazeteciler olacak.

Eğer iktidara itaat etmezseniz, ülkedeki çarpıklıkları yazmak gibi bir gaflette bulunursanız başınıza ne geleceği belli olmaz!

Böyle bir ülkede “Demokrasi var” denilebilir mi?

Sayın Kültür Bakanı Ersoy! Lütfen sanata kıymayınız!


“Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir!”

Bu söz Büyük Atatürk’ün sanat hakkındaki görüşünü özetler.

Ne yazık ki, günümüzün iktidarı sanata önem vermeyen, hatta sanatı küçümseyen bir zihniyete sahip! İşte bunun son örneği!

Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün, kısa adı BASAD olan Bakırköy Sanatçılar Derneği’nin bulunduğu binanın tahliye edilmesini istedi.

Oysa o bina çok değerli bir sanat yuvasıydı..

1993 yılında kurulan ve 19 yıl sonra yok edilmek istenen bu önemli sanat evinin kurtarılması için Sayın Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’a sesleniyorum:

Lütfen, sanata, sanatçıya kıymayın! Onları yok etmeyin, koruyun, destek olun, geliştirin!

TEBESSÜM

Neden alkışlıyorlar?


Seçim döneminde, doğu illerinden birindeki kalabalık meydanda, parti lideri konuşuyor, onu izleyenler de coşkun bir şekilde alkışlıyor...

Geç gelen bir vatandaş, hararetle alkışlayanlara:

“Ula babo, bu adam ne diir ki böyle alkışliirsiniz?” diye soruyor.

İçlerinden biri alkışlamaya devam ederken:

“Dur hele dur!” diyor “Ne dediği daha belli deel!”

GÜNÜN SÖZÜ


Sanat için sanat!.. Zevk için sanat!.. Sanat olsun da ne olursa olsun!