“Büyük ve güçlü Türkiye’nin silueti ufukta görünmüştür.” diyorlar.

Güzeeel amma... Nasıl oluyor bu?

Böyle acayip yönetimle güçlü günlere kavuşmak mümkün olabilir mi?

Ülkede iyi bir yönetim olsa milli gelirimiz 12 bin dolardan yaklaşık 9 bin dolara düşer miydi?

İktidarın iddia ettiği gibi, ekonomi iyiye gitse enflasyon böyle vahşice artar mıydı? Parası olanlar birikimlerini korumak için çareyi dövizde ararlar mıydı?

Mutfaklarda müthiş bir yangının çıkması, çarşı-pazarda fiyatların azgın bir it gibi çılgınca koşması karşısında iktidar ekonomiyi akılcı bir yol izleyerek düzeltmeye çalışacağına, seçmeni tutmak için dini kavramlara sarıldı.

Ancak, bu tür söylemler artık siyasi kullanımda çok yıprandı!

İslâmî ve milliyetçi hassasiyete sahip insanlar bile iktidara inancını yitirmiş görünüyor. Anketlerde AKP oylarının dramatik biçimde düşmeye devam etmesi bunun kanıtıdır!

★★★

“Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” denilen dünyada emsali görülmemiş sistem çökmüştür! Gerçek olan budur!

Türkiye’ye uymayan “Tek Adam Sistemi” ülkedeki (başta ekonomi, milli eğitim ve sağlık olmak üzere) tüm dengeleri bozmuştur.

Dünyanın bütün ülkelerinde iktidarların görevi üretimi artırmak ve bu üretim sonucu oluşan milli gelirin dağılımında adalet sağlamaktır.

Oysa bizdeki gelir dağılımında adalet yoktur, uçurum vardır!

İktidara yakın olanlar yiyor, ötekiler bakıyor, hoşnutsuzluk, yuvarlanan kartopu gibi büyüyor!

Peki, suçlu kim? İktidara göre suçlu muhalefet, esnaf, siz, biz, hepimiz! Kendileri ise pir-ü pak! Yani tertemiz! Onlar hatalı olurlar mı hiç?

★★★

Tüm gerçekler ortada iken, umut saçmaya devam ediyorlar...

Ancak... Hayal ürünü vaatlere inananların sayısı her geçen gün azalıyor ve anketlerin sonuçları Saray’ın keyfini kaçırıyor.

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun şu sözleri, durumu net olarak özetlemesi bakımından önemli:

“Büyük ve güçlü Türkiye’nin silueti ufukta görülmüştür’ diyorlar. Oysa para yok. 20 yılda her şeyi sattılar. Şimdi satacak hiçbir şey kalmadı, artık hayal satıyorlar! İktidar çürümüş vaziyette. Hiçbir konuya çözüm getiremiyorlar. Durum vahim. O yüzden hedefimiz seçimdir!”

“3 Patron - 50 Yıl”


Tam yarım yüzyıl gazetecilik yaptı...

8 yayın yönetmeni, 3 patron gelip geçti ama o çalıştığı gazetelerde (Hürriyet, Yeni Gazete, Tan) demirbaş olarak kaldı.

Gazetenin mutfağının emanet edildiği bir şefti... Şimdi köşesine çekildi, kitap yazıyor.

Fikret Ercan’dan söz ediyorum.

Fikret Ercan’ın 50 yılı 3 önemli patronla geçti: Erol Simavi, Asil Nadir ve Aydın Doğan.

50 yıl aynı zamanda bir siyasi tarihe de denk düşüyor. Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Turgut Özal, Tansu Çiller ve Tayyip Erdoğan hükümetleriyle, 12 Eylül 1980 Darbesi’nin siyasal ortamının ve gazeteciliğe yönelik siyasi tavırların yakın tanığı oldu.

Deniz Gezmiş ile de okul arkadaşlığı vardı...

20 yıl beraber çalıştığı Ertuğrul Özkök, onun Hürriyet’ten ayrılışından sonra arkasından:

“Ben dahil 8 Genel Yayın Yönetmeni yiyen FİKO...” diye yazdı.

Fikret Ercan, 50 yılın anılarını “3 PATRON 50 YIL” adını verdiği ilginç kitapta toplayarak basın tarihine önemli bir belge bıraktı. (h2o Kitap)

TEBESSÜM

Temel’in çamaşırları...


Temel yeni iç çamaşırları almak için bir dükkâna girmiş... Titizlikle atlet ve fanila seçtikten sonra sıra külot almaya gelmiş. Satıcıya:

“Bir de iyisinden bir don isteyrum...” demiş.

Satıcı sormuş:

“Nasıl istersiniz? Ne cins don olsun ? Slip mi giyersiniz?”

Temel cevap vermiş:

“Valla, bazen silip giyerum, bazen de silmeden giyerum.”